göğü

listen to the pronunciation of göğü
التركية - الإنجليزية
sky
The atmosphere above a given point, especially as visible from the ground during the day

That year, a meteor fell from the sky.

The part of the sky which can be seen from a specific place or at a specific time; its condition, climate etc

We're not sure how long the cloudy skies will last.

A cloud
to hit, kick or throw (a ball) extremely high
Heaven

This mortal has incurred the wrath of the skies.

{n} the heavens, clouds, firmament, weather
{f} hit or throw high into the air (i.e. a ball)
The apparent arch, or vault, of heaven, which in a clear day is of a blue color; the heavens; the firmament; - - sometimes in the plural
the atmosphere and outer space as viewed from the earth
The wheather; the climate
Hence, a shadow
To throw towards the sky; as, to sky a ball at cricket
(aka: "skyball", "pop up", "rainmaker") when a shot is hit off the top edge of the clubface resulting in a much higher trajectory than the club was designed to produce Example: "Kim skyed her drive 100 yards up and 100 yards out "
Generally happens after successful reading of the disc You make a huge jump to catch the disc
Observation to subtract from an OBJECT frame to perform first order sky subtraction
The vault-like apparent surface against which all aerial objects are seen from the earth
The visible portion of the celestial sphere On a dark night, the average person can see about 2000 stars
v To jump extremely high To get big air
pie in the sky: see pie. Sky TV
jumping to catch the disc
gök
sky

The whole sky lit up and there was an explosion. - Bütün gökyüzü aydınlandı ve bir patlama vardı.

Judging from the sky, it will rain soon. - Gökyüzüne bakılırsa yakında yağmur yağacak.

gök
celestial

Tom doesn't know what a star is and what a celestial body is. - Tom, bir yıldızın ne olduğunu ve bir gök cisminin ne olduğunu bilmiyor.

Astronomers use Latin for naming celestial objects. - Astronomlar gök cisimlerini adlandırmada Latince kullanır.

gök
heavens

Thousands of stars shone in the heavens. - Gökyüzünde binlerce yıldız parlıyor.

Suddenly the heavens opened. - Aniden gökler açıldı.

Gök
gok
gök
sky, heavens, firmament; celestial; blue, azure
gök
prov. unripe, green (fruit)
gök
blue, sky-blue, azure; aquamarine
gök
the blue

The bluebird carries the sky on his back. - Mavi kuş gökyüzünü sırtında taşır.

The tower rose up against the blue sky. - Kule mavi gökyüzüne doğru yükseldi.

gök
firmament

May the firmament not fall upon him. - Gökkubbe onun üzerine düşmesin.

gök
heaven

Do not fear the heavens and the earth, but be afraid of hearing a person from Wenzhou speak in their local tongue. - Göklerden ve yerden korkmayın fakat Wenzhou'lu bir kişinin kendi dilini konuştuğunu duymaktan korkun.

There are countless heavenly bodies in space. - Uzayda sayısız gök cisimleri var.

gök
zion
gök
olympus
yeri göğü inleten
rip roaring
yeri göğü inletmek
kick up a row
yeri göğü inletmek
roister
التركية - التركية

تعريف göğü في التركية التركية القاموس.

Gök
(Osmanlı Dönemi) ÇERH
gök
Gökyüzünün, denizin rengi, mavi veya yeşile çalan mavi
gök
İçinde gök cisimlerinin hareket ettiği sonsuz boşluk, uzay, asuman, feza
gök
Henüz olgunlaşmamış meyve için kullanılan sözcük
gök
Bu renkte olan
gök
Olgunlaşmamış: "Uzun süren bir kışın karları, soğukları altından fışkıran gök ekinler..."- A. Kabaklı
gök
Yeryüzü üzerine mavi bir kubbe gibi kapanan boşluk, sema
gök
Yeryüzü üzerine mavi bir kubbe gibi kapanan boşluk, sema: "Süngülerini, çelikten birer parmak gibi, göğe kaldırmışlar."- R. E. Ünaydın
gök
Olgunlaşmamış
gök
(Osmanlı Dönemi) semâ
göğü
المفضلات