Tamamen işine dalmıştı.
- He was completely absorbed in his work.
Onun sözleri tamamen anlamsızdı.
- Her words were completely meaningless.
Prosedür doğru ve eksiksiz yürütülmelidir.
- The procedure must be executed correctly and completely.
Ben, tam olarak on mil yürüdüm.
- I completely walked ten miles.
Tam olarak emin değilim.
- I'm not completely sure.
Tamamen ve tam anlamıyla sana âşığım.
- I'm totally and completely in love with you.
Ben bunu bütünüyle onaylıyorum.
- I completely approve of this.
O bütünüyle yanlış değil.
- That's not completely wrong.
Biz düpedüz gafil avlandık.
- We were completely taken by surprise.
Amcam hastalığından tamamıyla kurtuldu.
- My uncle has completely recovered from his illness.
Asal sayılar hayata benzerler, onlar tamamıyla mantıklıdır ama bütün zamanınızı bu konuyu düşünerek harcasanız dahi belirli bir kural bulmak imkansızdır.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.