Üzgünüm, seni korkutmak istemedim.
- I'm sorry, I didn't mean to frighten you.
Seni korkutmak istemedim.
- I didn't want to frighten you.
Korkutmamak için onunla nazik şekilde konuştum.
- I spoke to him kindly so as not to frighten him.
Korku filmleri beni korkutur.
- Horror movies frighten me.
Bu korkutucu bir beklenti.
- That's a frightening prospect.
Bu korkutucu bir düşünce.
- That's a frightening thought.
Görüntüden korkmuştu.
- He was frightened by the sight.
Tom muhtemelen korkmuş.
- Tom is probably frightened.
Fırtınanın hiddeti çocukları korkuttu.
- The fury of the storm frightened the children.
Patlama köylüleri korkuttu.
- The explosion frightened the villagers.
İngiltere'deki ayaklanma dehşet verici.
- The rebellion in England is frightening.
Aşk tanıdığın biri için ürkütücü mü?
- Is love frightening to anyone you know?
İman olmayan bir kişi ürkütücüdür.
- A person without faith is frightening.
Karanlıktan korkmak için bir neden göremiyorum.
- I have never seen any reason to be frightened of the dark.
Kuştan korkan darı ekmez.
- He who is frightened of a sparrow will never sow barley.
Bu film çocuklar için korkutucu.
- This movie is frightening to the children.
Beni gerçekten korkutuyorsun.
- You're really frightening me.