O, kahvaltısını sık sık orada yer.
- He often eats breakfast there.
O öğrenciyken, sık sık diskoya giderdi.
- When she was a student, she used to go to the disco often.
Mutlu çocukluğumu sıkça hatırlıyorum.
- I often remember my happy childhood.
Yaşım hakkında sıkça yalan söylerim.
- I often lie about my age.
Bütünüyle sipariş edilmiş bir takıma çoğunlukla bir zincir denilir.
- A totally ordered set is often called a chain.
Çiftlik hayatından şehir hayatına geçiş çoğunlukla zordur.
- The transition from farm life to city life is often difficult.
Peynir çoğu kez bir fareyi bir tuzağa cezbeder.
- Cheese often lures a mouse into a trap.
Çiftlik hayatından şehir hayatına geçiş çoğunlukla zordur.
- The transition from farm life to city life is often difficult.
Çoğu kez onun zorbalık yaptığını gördüm.
- I've often seen him bullied.
Peynir çoğu kez bir fareyi bir tuzağa cezbeder.
- Cheese often lures a mouse into a trap.