Tom bir bağımsız yazar.
- Tom is a freelance writer.
Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin.
- When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely.
Giriş ücreti 6 £ ama Pazar günleri ücretsiz.
- The admission costs six euros but on Sundays it's free.
Gençken,birçok şeyi ücretsiz aldım.
- When I was young I got lots of things for free.
Eğer bedavaysa, alabildiğiniz kadar alın.
- If it's free, get as much as you can.
Mike çok nazikti. Arabamı bedava tamir ettirdi.
- Mike was very kind. He got my car repaired for free.
Onu parasız alabilirsiniz.
- You may get it free of charge.
Yazılım seks gibidir: parasız olunca daha iyidir.
- Software is like sex: it's better when it's free.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Her şahıs saldırısız toplanma ve dernek kurma ve derneğe katılma serbestisine maliktir.
- Everyone has the right to freedom of peaceful assembly and association.
Amerika, kendisinin dünyanın en özgür ülkesi olduğundan hoşlanıyor.
- America fancies itself the world's freest nation.
Yaşlılar, Usenet günlerinde internetin daha özgür olduğunu iddia edebilirler.
- Old-timers might argue the Internet was freest during the Usenet days.
Beleşe bir dil öğrenin.
- Learn a language for free.
Bu beleş bir gazetedir.
- This is a free newspaper.
Batı Berlin Sovyet kontrolünden muaf kalacaktı.
- West Berlin would remain free of Soviet control.
Bu eşyalar vergiden muaf.
- These goods are free of tax.
Pazar günleri asla boş değilim.
- I am never free on Sundays.
Yarın boş olup olmadığını bilmek istiyorum.
- I want to know if you'll be free tomorrow.
Tom kendini kurtarmak için mücadele etti.
- Tom struggled to free himself.
Küçük oğlan kendini polis memurundan kurtarmak için uğraştı.
- The little boy struggled to free himself from the policeman.
Tutuklu serbest bırakıldı.
- The prisoner was given his freedom.
Lincoln bütün kölelerin serbest bırakılmasını kabul etti.
- Lincoln agreed that all slaves should be freed.
Onlar köleleri özgürleştirmek için savaşmazlardı.
- They would not fight to free the slaves.
Sığırlarının serbestçe başıboş gezinmelerine izin vermemeleri teşvik edildi.
- They were encouraged not to let their cattle roam freely.
Masum bir adamı hapishaneye göndermek bir suçluyu serbest bırakmaktan daha kötüdür.
- It's worse to send an innocent man to prison than to let a criminal go free.
Telefonu kullanabilir miyim? Lütfen rahat olun.
- May I use the phone? Please feel free.
Sami cezaevinde rahatça dolaşabilirdi.
- Sami could move freely around the prison.
Sığırlarının serbestçe başıboş gezinmelerine izin vermemeleri teşvik edildi.
- They were encouraged not to let their cattle roam freely.
Bu, onları bir ders kitabı için, bir uygulama için, bir araştırma projesi için, her şey için yeniden serbestçe kullanabileceğin anlamına gelir.
- This means you can reuse them freely for a textbook, for an application, for a research project, for anything!
Bu eşyalar vergiden muaf.
- These goods are free of tax.
Kapım her zaman açık. İstediğin zaman ziyaret etmeye çekinme.
- My door is always open. Feel free to visit when you want.
Orada Akai onlara katılır ve bu bitiş çizgisinin önünde herkese açık bir yarışma olur.
- There Akai joins them and it becomes a free-for-all in front of the finish line.
Ben bu CD çaları ücretsiz aldım.
- I got this CD player for free.
Giriş ücreti 6 £ ama Pazar günleri ücretsiz.
- The admission costs six euros but on Sundays it's free.
Çocuklarınız uzakta olduğu için, bir sürü boş zamanınız olmalı.
- With your children away, you must have a lot of free time.
Acil çıkış yolları, kamu güvenliği için tıkanıklıklardan uzak tutulmalıdır.
- Emergency exits must be kept free of blockages for public safety.
Yanında iki kutu bedava ayakkabı cilası ile birlikte onlar sadece 50 dolar.
- They're only $50 with two cans of shoe polish free of charge.
Onu parasız alabilirsiniz.
- You may get it free of charge.
Üç yaşın altındaki çocuklar ücretsiz kabul ediliyor.
- Children under three are admitted free of charge.
Bu kitapçık ücretsizdir.
- This booklet is free of charge.
Gümrüksüz mağazalardan herhangi bir şey almadım.
- I didn't buy anything at the duty-free shops.
Gümrüksüz satış mağazası nerede?
- Where is the duty-free shop?
O parasını her zaman özgürce harcıyor.
- He always spends his money freely.
Japonya'da hükümeti özgürce eleştirebiliriz.
- In Japan we may criticize the government freely.
Serbest liman kuruldu
- A free port was established.
Onu parasız alabilirsiniz.
- You may get it free of charge.
Yanında iki kutu bedava ayakkabı cilası ile birlikte onlar sadece 50 dolar.
- They're only $50 with two cans of shoe polish free of charge.
Vergisiz bir kamera satın aldım.
- I bought a camera free of tax.
Tom ve Mary'nin ellerinde oldukça çok fazla boş zamanı vardı.
- Tom and Mary had way too much free time on their hands.
Tom Mary'nin biraz boş zamanı oluncaya kadar beklemeye karar verdi.
- Tom decided to wait until Mary had some free time.
Yüksek tarifeler serbest ticarette baş engellerdir.
- High tariffs are the chief obstacles to free trade.
Şirket serbest ticaret anlamına gelir.
- The company stands for free trade.
Ne olasılık ne de özgür irade var.
- There is neither contingency nor free will.
Özgür irade sorunu din için bir dikenli bir bilmece.
- The question of free will is a prickly conundrum to religion.
Serbest konuşma özgürlüğün var ama iftira etme hakkın yok.
- You have the right to free speech, but not the right to slander.
Serbest zamanımda bloğuma yazıyorum.
- In my free time, I write on my blog.
The free group on three generators.
The drain was free.
z is the free variable in \forall x\exists y:xy=z.
Go sit on this chair, it's free.
Furthermore, the free anterior margin of the lobule is arched toward the lobe and is often involute.
OpenOffice.org is free software.
All drinks are free.
He was given free rein to do whatever he wanted.
a free man.
Whether deserved or not, the free gave Cresswell the chance to cover himself in glory with a shot on goal after the siren.
We had a wholesome, filling meal, free of meat.
I got this bike free.
free time.
Free cash flow can be very negative for profitable, fast-growing businesses and very positive for unprofitable, declining ones.
The transfer of heat from a hot object by means of upward hot air currents from the object, is due to free convection.
Justification is an act of God's free grace wherein he pardoneth all our sins. (the Westminster shorter catechism of 1647, question 33).
They were giving the tickets away free of charge.
Buy two and pay for just one – the other is free of charge.
Smith was issued a free pass after Jones' double.
securing for himself an undivided authority and a free rein for his profligacy.
So ceased the sea's uproar, when its grave SireLooked o'er th' expanse, and, riding on in light,Flung free rein to his winged obedient car.
Financially, the two New York teams have not asked for the sort of free ride at taxpayer expense that has been commonplace elsewhere.
A lighthouse is the classic example of a public good because it is difficult to prevent a ship (a free rider) from using it.
The store failed because all of the manager's friends were free riders who drove paying customers away.
I love to play football in my free time.
Whitman uses free verse to achieve effects impossible under even the broad restrictions of blank verse.
When the fire alarm went off, it was a free-for-all.
Sorry, we've been short of free-range chicken since demand rose.
free-speech advocate.
Players must remain outside the free-throw lane until the ball leaves the free-throw shooter's hands.
A free-flowing essay.
... The business world pays a lot of lip service to Hayek's 1940s ideas about free markets. ...
... at, which is free. ...