O, samimi olarak suçunu itiraf etti.
- She frankly admitted her guilt.
Personel toplantıda samimi bir görüş alışverişinde bulunmuştur.
- The staff exchanged frank opinions in the meeting.
Dürüst olmak gerekirse, onun iyi bir patron olduğunu düşünüyorum.
- Frankly speaking, I think he's a good boss.
Dürüst olmak gerekirse, ondan nefret ediyorum.
- Frankly speaking, I hate him.
O, oldukça açık sözlü bir kişidir.
- He is an extremely frank person.
Tom gerçekten açık sözlü olmamı istiyor mu?
- Does Tom really want me to be frank?
Buy a package of franks for the barbecue.
May I be frank with you?.