O nehir boyunca sık sık yürüyüş yapardım.
- I used to often take walks along that river.
Bir üniversite öğrencisi iken öyle yapardın.
- You used to do so when you were a university student.
Twitter'ı kullanırdım, fakat sonra onu sıkıcı biraz buldum, bu yüzden onu kullanmayı durdurdum.
- I used to use Twitter, but then found it a bit boring, so I stopped using it.
O, onun makaleyi yazmak için kullandığı bilgisayardır.
- That's the computer he used to write the article.
Tom, Boston'dan nefret ederdi.
- Tom used to hate Boston.
O, ondan nefret ederdi.
- She used to hate him.
Tom yalın ayak yürümeye alışık değildir.
- Tom isn't used to walking barefooted.
Herkesin önünde konuşmalar yapmaya alışık değilim.
- I'm not used to making speeches in public.
Yalnız yaşamaya alışkın.
- She is used to living alone.
Erken kalkmaya alışkınım.
- I'm used to keeping early hours.
I used to know a guy from the UK who pronounced mother without the r.