تعريف forced في الإنجليزية التركية القاموس.
- mecbur
- {s} mecburi
- {s} zoraki
O zoraki bir gülümseme idi.
- It was a forced smile.
- termal
- basınçlı
- {f} zorla
Sonunda, Almanlar geri çekilmeye zorlandı.
- In the end, the Germans were forced to withdraw.
Kötü hava pikniği iptal etmemiz için bizi zorladı.
- Bad weather forced us to call off the picnic.
- zorunlu
Uçak zorunlu iniş yaptı.
- The plane made a forced landing.
- zorlanmış
İstifa etmek istemiyordu ama buna zorlanmıştı.
- He didn't want to resign but he was forced into it.
- force zorla
- mecbur olmak
- zorlandım
- force
- zorlamak
Onu yapman için seni zorlamak istemiyorum.
- I don't want to force you to do that.
İkna genellikle zorlamaktan daha etkilidir.
- Persuasion is often more effectual than force.
- force
- zorlama
Onunla evlenmen için seni asla zorlamayacağım.
- I will never force you to marry him.
Çocuğu yemesi için zorlama.
- Don't force the child to eat.
- force
- kuvvet
İsyancı kuvvetler döğüşmek için hazırlandı.
- Rebel forces prepared to fight.
Kaba kuvvet kullanırsan savaş başlatırsın.
- Act too forcefully and you'll start a war.
- force
- {f} baskı yapmak
- force
- {f} mecbur etmek
- force
- güç
Savaşın ilk birkaç saati içinde, Birlik güçleri kazanıyorlardı.
- In the first few hours of the battle, Union forces were winning.
Japon askeri güçleri durdurmak için çok güçlü görünüyordu.
- The Japanese military forces seemed too strong to stop.
- forced abort
- (Bilgisayar) durdurma
- forced abort
- (Bilgisayar) durmaya zorlanan
- forced air
- basınçlı hava
- forced completion
- (Bilgisayar) zorlamalı sona erdirme
- forced emigration
- (Politika, Siyaset) zoraki göç
- forced oscillation
- (Bilgisayar,Fizik) güdümlü salınım
- forced response
- zorlanmış tepki
- forced to
- mahküm
- forced vibration
- zorlanmış titreşim
- forced circulation
- basınçlı dolaşım
- forced conversion
- zorunlu değişim
- forced crop
- turfanda mahsül
- forced draft
- aşırı çalışmaya zorlama
- forced labor
- angarya
- forced labor
- cebri çalıştırma
- forced labor
- zorla çalıştırma
- forced landing
- mecburi iniş
- forced loan
- mecburi borçlanma
- forced march
- zoraki yürüyüş
- forced payment
- cebren tahsil
- forced pump
- basma tulumba
- forced sale
- cebri satış
- forced sale
- zorunlu satış
- forced sale by auction
- icra yoluyla cebri satış
- forced saving
- zorunlu tasarruf
- forced air cooling
- basınçlı havayla soğutma
- forced circulation cooling
- cebri dolasimli soğutma
- forced closedown
- zorla closedown
- forced display
- zorla ekran
- forced draft
- yanma odasına mekanik yollarla sağlanan hava
- forced draft cooling tower
- cebri itişli soğutma kulesihava kulenin alt kısmında yer alan fan vasıtasıyla dolgu bölgesine itilir ve üst kısmından atmosfere atılır
- forced draught
- cebri çekiş, zorlu çekiş
- forced draught furnace
- cebri çekişli ocak
- forced labour
- angarya
- forced lubrication
- cebri yağlama, basınçlı yağlama
- forced on
- zorla
- forced programming
- en az erişim süreli programlama
- forced sale
- zorla satış
- forced to leave
- terk etmek zorunda
- forced vibration
- zorla titreşim
- forced-labor
- zorunlu çalışma
- forced air quenching
- basınçlı havayla su verme
- forced blowdown
- (Nükleer Bilimler) cebri boşalma
- forced caption
- (Bilgisayar) zorunlu altyazı
- forced causes
- (Ticaret) zorlayıcı nedenler
- forced choice
- zorunlu seçme
- forced choice
- zorunlu tercih
- forced choice
- zorunlu seçim
- forced circulation
- basınç dolaşımı
- forced circulation
- cebri sirkülasyon
- forced circulation
- zorlamalı dolaşma
- forced circulation
- cebri dolaşım
- forced circulation
- cebi dolaşım
- forced circulation
- basınçla dolaşım
- forced circulation boiler
- basınç dolaşımlı kazan
- forced circulation cooling
- (Otomotiv) cebri dolaşımlı soğutma
- forced circulation mixer
- (İnşaat) tahrikli sirkülasyon
- forced circulation system
- basınçlı dolaşım sistemi
- forced commit
- (Bilgisayar) tamamlanmaya zorlanan
- forced commit
- (Bilgisayar) kayda zorlanan
- forced commit
- (Bilgisayar) işlem dışı teslim etme
- forced convection
- zorlanmış taşınma
- forced convection
- (Gıda) zorlamalı taşınım
- forced convection
- (Nükleer Bilimler) cebri konveksiyon
- forced convection
- zorlamalı ısıyayınımı
- forced convection
- (Gıda) itimli taşınım
- forced crop
- turfanda ürün
- forced crop
- (Tarım) turfanda mahsul
- forced crossing
- (Askeri) SULARDAN ZORLA GEÇİŞ: Bak. "force a crossing"
- forced crossing
- (Askeri) sulardan zorla geçiş
- forced cultivation
- (Tarım) cebri ziraat
- forced disappearances
- (Politika, Siyaset) zorla kaybedilenler
- forced displacement
- (Kanun) zorla yerinden edilme
- forced draft
- zorlamalı çekiş
- forced draft fan
- cebri draft fanı
- forced draught
- cebri çekiş
- forced draught
- zorlu çekiş
- forced draught burner
- cebri çekişli brülör
- forced draught condenser
- cebri çekişli kondenser
- forced draught cooling
- cebri çekişli soğutma
- forced exhaust
- cebri egzoz
- forced feed
- zorla besleme
- forced feed
- zorlamalı besleme
- forced feed
- zorla verme
- forced feed lubricator
- yağ otomatiği
- forced feed lubricator
- mekanik yağdanlık
- forced feed lubricator
- lubrikatör
- forced feed oiling
- cebri yağlama
- forced hardware
- (Bilgisayar) zorlanmış donanım
- forced income tax law
- (Ticaret) gelir vergisi kanunu
- forced issue
- (Askeri) mecburi dağıtım
- forced issue
- (Askeri) MECBURİ DAĞITIM: Garnizon rasyonuna dahil ve bozulma tehlikesine maruz yiyecek maddeleri ile diğer ikmal maddelerinin dağıtılması
- forced labor
- kürek cezası
- forced landing
- hav. mecburi iniş
- forced landing
- (Askeri) MECBURİ İNİŞ: Bir uçağın, motor arızası, diğer mekanik arızalar veya kötü uçuş şartları yüzünden iniş yapması
- forced landing
- zorunlu iniş
Uçak zorunlu iniş yaptı.
- The plane made a forced landing.
- forced landing field
- (Havacılık) mecburi iniş alanı
- forced line breaks
- (Bilgisayar) zoraki satırbaşları
- forced loan
- (Kanun) zorunlu tasarruf
- forced loan
- (Ticaret) mecburi istikraz
- forced loan
- (Ticaret) zorunlu borçlanma
- forced loan
- (Ticaret) zorunlu borç
- forced lubrication
- cebri yağlama
- forced lubrication
- basınçlı yağlama
- forced lubrication
- basınçla yağlama
- forced lubrication
- zorunlu yağlama
- forced lubrication
- kuvvetlendirilmiş yağlama
- forced march
- ask. cebri yürüyüş
- forced march
- (Askeri) CEBRİ YÜRÜYÜŞ: Kıtaların normal olarak, yapmaları beklenenden daha uzun olan ve istirahat ve araçların bakımı için az zaman ayrılarak yapılan bir yürüyüş. Bu gibi yürüyüşler ancak çok sıkışık hallerde yapılır
- forced military service
- (Kanun) zorla askerlik yapmak
- forced oscillation
- gudumlu salinim
- forced parachute jump
- (Havacılık) mecburi paraşüt atlayışı
- forced performance
- (Dilbilim) ettirilme
- forced plume
- (Askeri) basınçlı jet akımı
- forced pregnancy
- (Kanun) zorla hamile bırakma
- forced production
- hızlandırılmış üretim
- forced prostitution
- (Kanun) zorla fuhuş
- forced response
- zorlanmis tepki
- forced sale
- mecburi satış
- forced sale value
- (Ticaret) zorunlu satış değeri
- forced sale value
- (Ticaret) tasfiye değeri
- forced sale value
- (Ticaret) cebri satış değeri
- forced thermal convection
- cebri konveksiyon
- forced ventilation
- zorlamalı havalandırma
- forced ventilation
- fanlı havalandırma
- forced vortex
- (Askeri) zorlanmış girdap
- forced warm air furnace
- cebri sıcak havalı fırın
- forced wave breaking
- (Askeri) zorlanmış dalga kırılması
- forced waves
- (Askeri) zorlanmış dalgalar
- force
- baskı
Kamuoyu baskısı orduyu hareket etmesi için zorladı.
- Public pressure forced the army to act.
Adımı imzalamam için bana baskı yapıldı.
- I was forced to sign my name.
- force
- {f} sıkıştırmak
- force
- {i} kudret
- force
- birlik
Birliklerimiz şehri ele geçirdi.
- Our forces occupied the city.
Savaşın ilk birkaç saati içinde, Birlik güçleri kazanıyorlardı.
- In the first few hours of the battle, Union forces were winning.
- force
- {i} şiddet
- force
- {i} yürürlük
Onlar geri yürürlükte olacak.
- They will be back in force.
Yasa artık yürürlükte değil.
- The law is no longer in force.
- force
- {i} zor
Sonunda, Almanlar geri çekilmeye zorlandı.
- In the end, the Germans were forced to withdraw.
Başkan Washington'a dönmek zorunda kaldı.
- The president was forced to return to Washington.
- force
- etki
İkna genellikle zorlamaktan daha etkilidir.
- Persuasion is often more effectual than force.
- be forced
- mecbur olmak
- force
- angarya
- force
- (Politika, Siyaset) yasadışı şiddet
- force
- {f} zorla
Çocuğu yemesi için zorlama.
- Don't force the child to eat.
Sonunda, Almanlar geri çekilmeye zorlandı.
- In the end, the Germans were forced to withdraw.
- force
- (Biyokimya) erk
- force
- yükseltmek fiyat
- force
- (Kanun) meriyet
- force
- muteber
- force
- zecir
- force
- icbar etmek
- force
- (İnşaat) yük
- force
- (Tıp) fors
- force
- itmek
- force
- kuvve
Kaba kuvvet kullanırsan savaş başlatırsın.
- Act too forcefully and you'll start a war.
İsyancı kuvvetler döğüşmek için hazırlandı.
- Rebel forces prepared to fight.
- force
- geçerli
Jülyen takvimi Rusya'da geçerliydi.
- The Julian calendar was in force in Russia.
- forced to
- mecbur kalmak
- to be forced
- mecbur olmak
- force
- (ısı vererek bitkiyi) vaktinden önce olgunlaştırmak
- force
- inandırma gücü
- force
- ikna gücü
- force
- hüküm
Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.
- My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future.
- be forced out
- dışa doğru itilmek
- compelled; forced; not voluntary
- zorlanamaz; zorla, gönüllü değil
- forced to
- mecbur bırakmak
- labored, forced
- Zorla zahmetli
- rein forced
- zorla dizgin
- to be forced
- zorlanmak
- to make a forced landing on water
- yapmak su zorunlu iniş
- force
- {i} yığın
- force
- {f} ırzına geçmek
- force
- tazyik
- force
- fors majör
- force
- tesir
- force
- force feed tazyikli yağlama
- force
- cebir şiddet
- force
- {i} geçerlilik
- force
- {f} yükseltmek (fiyat)
- force
- (Askeri) KUVVET: 1. Askeri personel, silah sistemleri, araçlar gerekli destek veya bunların karışımından oluşmuş bir topluluk. 2. Bir filonun büyük bir tali bölümü. Ayrıca bak. "airborne force", "air transported forces", "armed forces", "assigned forces", "balanced collective forces", "blue forces", "combined force", "garrison force", "national forces for the defense of the Nato area", "Nato ass igned forces", "Nato command forces" "orange forces", "Nato earmarked forces", "other forces for Nato", "supporting forces", ", task force", "underway replenishment forces", "orange forces", "white forces"
- force
- {i} nüfuz
- force
- (Tıp) 1. Kuvvet, enerji; 2.Enerji sarfetme (harcama) yeteneği
- force
- vaktinden önce ol
- force
- force majeure karşı konulmaz kuvvet
- force
- baskılı tulumba
- force
- {f} çabuklaştırmak
- force
- {f} serada yetiştirmek
- force
- force pump alavereli tulumba
- force
- {i} kütle
Yer çekimi herhangi iki kütle, herhangi iki organ ya da herhangi iki parçacık arasında olan bir çekim kuvvetidir.
- Gravity is a force of attraction that exists between any two masses, any two bodies, or any two particles.
İki nesne arasındaki çekim kuvveti iki kütlenin ürünü ile orantılıdır ve onların kütle merkezleri arasındaki mesafeyle ters orantılıdır.
- The force of gravity between two objects is proportional to the product of the two masses, and inversely proportional to the square of the distance between their centers of mass.
- force
- cebretmek
- force
- (Hukuk) cebir
- force
- kaba kuvvet
- forcedly
- zoraki
- forcedly
- zorunlu
- forcedly
- mecburi
- forcedly
- mecburen