تعريف firm في الإنجليزية التركية القاموس.
- firma
İş için bu firmaya başvuruda bulunacağım.
- I will make an application to that firm for employment.
Pazarın daha zengin sektörü için çok sayıda firma yarışıyor.
- Many firms are competing for the wealthier segment of the market.
- {s} sabit
- sert
- {s} sıkı
İpe sıkıca tutunarak karaya güvenli bir şekilde geldim.
- Holding on to the rope firmly, I came safely to land.
Dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı.
- She pressed her lips firmly together.
- katı
Hükümet programa katılan firmalara faizsiz kredi sağlayacak.
- The government will provide interest-free loans to firms that participate in the program.
Geçen yaz, sonunda on iki yıl önce katılmış olduğum firmadan ayrıldım.
- Last summer, I finally left the firm that I had joined twelve years before.
- {i} şirket
Bir inşaat şirketinde on beş yıldan sonra, Bill Pearson'a sorumlu bölge müdürü pozisyonu verildi.
- After fifteen years at a building firm, Bill Pearson was given the responsible position of area manager.
Şirketin iflas edeceği hakkında dolaşan bir söylenti var.
- There's a rumor in the air that the firm is going into bankruptcy.
- {f} sağlamlaştırmak
- (Ticaret) işletme
- (Ticaret) kati mukavele
- kaymayan
- sarsılmaz
- değişmeyen
- tok
Sıkı bir tokalaşmayla ayrıldılar.
- They parted with a firm handshake.
- bükülmez
- sallanmayan
- değişmez
- kati
O büyük bir firma tarafından bir katib olarak alınmıştır.
- He was taken on by a large firm as a clerk.
- metanetli
- dayanıklı
- sağlam
Onun Allah'a inancı çok sağlam.
- Her belief in God is very firm.
Grant onlara sağlam bir söz vermeyi reddetti.
- Grant refused to give them a firm promise.
- sıkı sıkı
- {i} ekip
- {i} sağlık ekibi
- {f} canlanmak (piyasa)
- sıkıca
O kolunu sıkıca kavradı.
- He clutched her arm firmly.
İpe sıkıca tutunarak karaya güvenli bir şekilde geldim.
- Holding on to the rope firmly, I came safely to land.
- pek
İlk kez, onunla pek sıkı değildi.
- The first time, she wasn't very firm with him.
- {f} pekiştirmek
- {s} metin
- firmly metanetle
- {f} pekişmek
- {s} kararlı
Anne kararlı bir şekilde Gilbert Blythe'ı asla affetmeyeceğim dedi.
- I shall never forgive Gilbert Blythe, said Anne firmly.
- {s} kesin
Ben işkenceye kesin olarak karşıyım.
- I'm firmly opposed to corporal punishment.
Ben buna kesin bir biçimde karşıyım.
- I'm firmly opposed to this.
- {f} sağlamlaşmak
- dönmez
- pekişmiş
- {f} yükselmeye başlamak
- kuvvetle
- katiyetle
- up ile sabit kılmak
- {s} donmuş (jöle, pelte, çikolata v.b.)
- firmness metanet sebatlılık
- {s} emin
Senin sıranın geleceğinden eminim.
- I firmly believe that your time will come.
- sebatla
- firm order kesin sipariş
- {s} fiyatı değişiklik göstermeyen hisse senedi, tahvil
- berk
- (Bilgisayar) güçlü
Bizim dostluğumuz güçlü kaldı.
- Our friendship remained firm.
- belirli
- son
Tom işini kaybetti. Çünkü firma bir robotun onun işini daha iyi yapabildiği sonucuna vardı.
- Tom lost his job because the firm decided that a robot could do his job better.
Babasının ölümünden sonra firmanın sorumluluğunu o aldı.
- He took charge of the firm after his father's death.
- solit
- güvenilir
- firmanın
- kıvamlı
- firmness
- {i} sıkılık
- firm capacity
- sabit kapasite
- firm commitment
- (Ticaret) tam bağlılık
- firm energy
- sabit enerji
- firm ground
- (İnşaat) sert zemin
- firm ground
- (İnşaat) sağlam zemin
- firm handle
- (Teknik,Tekstil) tok tutum
- firm law
- (Kanun) şirketler hukuku
- firm management
- (Ticaret) işletme yönetimi
- firm name
- (Ticaret) ticaret unvanı
- firm offer
- (Ticaret) kesin teklif
- firm order
- (Ticaret) kesin sipariş
- firm order
- (Sigorta) sigorta emri
- firm price
- (Ticaret) kati fiyat
- firm prise
- (Ticaret) sabit fiyat
- firm quotas
- (Ticaret) bağlayıcı fiyat teklifi
- firm quotas
- (Ticaret) fiyat teklifi
- firm rock
- (Jeoloji) sıkı kayaç
- firm rock
- (Jeoloji) sağlam kayaç
- firm step
- sağlam adım
- firm steps
- emin adımlar
- firm stratum
- dayanıklı tabaka
- firm touch
- (Bilgisayar) güçlü dokunuş
- firm value
- (Ticaret) işletme değeri
- firm contract
- kati mukavele
- firm contract
- kesin sözleşme
- firm enough
- yeterince sert
- firm offer
- kesin öneri
- firm price
- kesin fiyat
- firm sale
- kesin satış
- firm stand
- firma standı
- firm up
- sağlamlaştırmak
- firm up
- sabit kılmak
- firm value
- firma değeri
- firm believer
- inanmak
- firm catalogue
- firma katalog
- firm centred
- firma odaklı
- firm contract
- kesin sözleşme, katı mukavele
- firm grip
- sıkı şekilde kavramak
- firm hand
- sıkı
Sıkı bir tokalaşmayla ayrıldılar.
- They parted with a firm handshake.
Tom'un sağlam bir el sıkışması var.
- Tom has a good firm handshake.
- firm hold
- firma tütün
- firm less
- firma daha az
- firm of order
- kesin sipariş
- firm owner
- firma sahibi
- firm publication
- firma yayın
- firm soil
- sağlam zemin, sert zemin
- firm stamp
- (Ekonomi) Firma damgası, firma kaşesi
- firm underwriting
- doğrudan aracılık yüklenimi
- firm contract
- (Ticaret) bağlayıcı sözleşme
- firm handle
- (Tekstil) tok tutum, dolgun tutum
- firm intention
- azim
- firm offer
- tic. kesin teklif
- firm policy
- (Ticaret) kati poliçe
- firm purchase
- (Ticaret) katı alış
- firmly
- kesin olarak
Jefferson eğitimin değerine kesin olarak inanıyordu.
- Jefferson believed firmly in the value of education.
Ben işkenceye kesin olarak karşıyım.
- I'm firmly opposed to corporal punishment.
- firmly
- kararlı bir şekilde
Anne kararlı bir şekilde Gilbert Blythe'ı asla affetmeyeceğim dedi.
- I shall never forgive Gilbert Blythe, said Anne firmly.
- firmly
- sıkı sıkı
- firmly
- sımsıkı
O, kolumu sımsıkı tuttu.
- She held my arm firmly.
- as firm as
- kadar sert
- business firm
- (Ticaret) ticari firma
- business firm
- (Ticaret) işletme
- export firm
- ihracat firması
- firming
- sıkılaştırma
- firming
- (Gıda) sertleştirme
- firming
- sıkıştırma
- firmly
- dümdüz
- firmness
- katiyet
- firmness
- salabet
- firmness
- (Gıda) gevreklik
- firmness
- pelte
- head of a firm
- (Ticaret) patron
- import firm
- ithalat firması
- independent auditing firm
- (Ticaret) bağımsız denetim şirketi
- independent auditing firm
- (Ticaret) bağımsız denetim kuruluşu
- investment firm
- (Politika, Siyaset) yatırım şirketi
- law firm
- avukatlık ofisi
- liquidation (of a firm)
- (Ticaret) tasfiye
- stand firm
- teslim olmamak
- strong firm
- (Ticaret) güçlü firma
- strong firm
- (Ticaret) güçlü şirket
- accounting firm
- muhasebe şirketi
- as firm as
- kadar kesin
- brokerage firm
- komisyoncu firma
- business firm
- şirket
- consulting firm
- danışmanlık şirketi
- contracting firm
- müteahhit firma
- firmer
- sağlamlaştırıcı
- firmest
- en sağlam
- firmly
- sebatla
- firmly
- sıkıca
İpe sıkıca tutunarak karaya güvenli bir şekilde geldim.
- Holding on to the rope firmly, I came safely to land.
O, dalı sıkıca tuttu.
- He held on firmly to the branch.
- firmly
- metanetle
- firmly
- kuvvetle
- firmness
- dayanıklılık
- held firm
- sıkı dur
- hold firm
- sıkı dur
- law firm
- avukatlık bürosu
- private firm
- özel kurum
- publishing firm
- yayınevi
- securities firm
- güvenlik şirketi
- service firm
- servis şirketi
- stand firm
- sabit dur
- chemical firm
- kimyasal madde firması
- firmer
- saglamlastirici
- firms
- firmalar
Bu seminer Japon firmalarından üst düzey pazarlama liderlerini hedef alacaktır.
- This seminar will target senior marketing leaders from Japanese firms.
Hükümet programa katılan firmalara faizsiz kredi sağlayacak.
- The government will provide interest-free loans to firms that participate in the program.
- in firm
- firmada
- make firm
- sağlamlaştırmak
- objectives of a firm
- bir firmanın hedefleri
- price taker firm
- (Ekonomi) Fiyat kabullenici firma
- price taker firm
- (Ekonomi) Fiyat üzerinde hiçbir kontrol gücü olmayan firma
- removal firm
- Ev taşıyan nakliye şirketi
- take a firm stand
- Dik duruş göstermek, kolayca vazgeçmemek
- to be firm
- firma olmak
- to stand firm
- taviz vermemek
- upstream firm
- upstream firma
- woman without firm principals
- firma olmadan kadın yönetici
- firmly
- [adv] sıkı bir şekilde
- firmly
- sağlam
- firmness
- [n] sıkılık
- firmness
- {i} kesinlik
- firmness
- firma
- firmness
- {i} (jöle, pelte, çikolata v.b.'ne özgü) donmuşluk
- firmness
- {i} sağlamlık
- firmness
- {i} metânet
- firmness
- {i} değişmezlik
- firmness
- {i} sertlik
- firmness
- {i} (fiyatlarda) istikrar
- firmness
- katılık
- firmness
- belirleyicilik