Lee en güzel elbisesini giymişti.
- Lee was dressed in his finest clothing.
Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel resim.
- This is the finest picture I have ever seen.
Bu, Boston'un en hoşi otellerinden biridir.
- This is one of Boston's finest hotels.
Sanat üzerine kitapları olan hoş bir kütüphanesi var.
- He has a fine library of books on art.
Dahilik ve delilik arasında ince bir sınır vardır.
- There's a fine line between genius and insanity.
Bu planı uygulamak için karar verilmesine rağmen, ince noktaların hâlâ planlanmaya ihtiyacı var.
- Although the decision to implement this plan has already been made, the finer points still need to be planned out.
İyiyim, teşekkürler. Ya siz?
- Fine, thank you. And you?
O, Amerikan sahnesinde en iyi aktör oldu.
- He became the finest actor on the American stage.
Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.
- His speech contained many fine phrases.
Okulda güzel sanatlar okuyor.
- She is studying fine art at school.
Ben yasadışı otopark için 20 dolar para cezasına çarptırıldım.
- I was fined 20 dollars for illegal parking.
Bir dolar para cezasına çarptırıldım.
- I was fined a dollar.
Tom'a her şeyin yolunda olduğunu söyle.
- Tell Tom that everything's fine.
Şimdi her şeyin yolunda olduğuna inanıyorum.
- I believe everything is fine now.
Dağın zirvesinden güzel bir deniz manzarası alabilirsin.
- You can get a fine view of the sea from the mountaintop.
Bu güzel günlerden bir gün o sadece hak ettiğini alacak.
- One of these fine days he will get his just deserts.
Cümlede bir sıkıntı göremedim.
- The sentence seems fine to me.
Rahatla, iyi gidiyorsun.
- Relax, you're doing fine.
Sağlıklı bir merak, aslında güzel bir şeydir.
- A healthy curiosity is truly a fine thing.
Güzel sağlıklı bir bebek doğurdu.
- She gave birth to a fine healthy baby.
Bayırturpunu soy ve ince ince doğra.
- Peel and finely chop the horseradish.
Öyle güzel bir gündü ki çok iyi eğlendik.
- It was such a fine day that we had a very good time.
Bu o zamandan beri çok iyi.
- It has been very fine since then.
O, orada ne olduğu ile ilgili güzel bir açıklama yazdı.
- He wrote a fine description of what happened there.
Tom yaya geçidinden geçmediği için ceza ödemek zorunda kaldı.
- Tom had to pay a fine for jaywalking.
Ken hızdan dolayı 7.000 yen para cezasına çarptırıldı.
- Ken was fined 7,000 yen for speeding.
Bu kahveyi çok ince öğüt.
- Grind this coffee very fine.
Ben iyiyim. Sadece küçük bir kesik.
- I'm fine. It's just a little cut.
Bu öğleden sonra hava güzel olacak.
- It's going to be fine this afternoon.
En son ne zaman bir para cezası ödedin?
- When was the last time you paid a fine?
Mükemmel iyi hissediyorum.
- I feel perfectly fine.
Use the finest sandpaper available.
Fifty of New York's finest were on hand for security.
He refilled his glass. ‘The fine is very good,’ he said.