Sanat üzerine kitapları olan hoş bir kütüphanesi var.
- He has a fine library of books on art.
Bence hoş görünüyorsun.
- I think you look fine.
Kabul edilebilirler ve edilemezler arasında ince bir çizgi vardır.
- There's a fine line between what's acceptable and what's not.
Dahilik ve delilik arasında ince bir sınır vardır.
- There's a fine line between genius and insanity.
“İyi misin?” “Ben iyiyim!”
- Are you OK? I'm fine!
İyiyim, teşekkürler. Ya siz?
- Fine, thank you. And you?
Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.
- His speech contained many fine phrases.
O, oyun için güzel bir önsöz yazdı.
- He wrote a fine preface to the play.
Ken hızdan dolayı 7.000 yen para cezasına çarptırıldı.
- Ken was fined 7,000 yen for speeding.
Mahkeme ona para cezasını ödemesini emretti.
- The court ordered her to pay the fine.
Tom'a her şeyin yolunda olduğunu söyle.
- Tell Tom that everything's fine.
Seni temin ederim, her şey yolunda.
- I assure you, everything's fine.
Ona o paranın satın alabileceği en iyi eğitim verildi.
- He was given the finest education that money could buy.
Onun bir tepenin üzerinde yer alan evinin güzel bir manzarası var.
- Situated on a hill, his house commands a fine view.
Cümlede bir sıkıntı göremedim.
- The sentence seems fine to me.
Rahatla, iyi gidiyorsun.
- Relax, you're doing fine.
Sağlıklı bir merak, aslında güzel bir şeydir.
- A healthy curiosity is truly a fine thing.
Güzel sağlıklı bir bebek doğurdu.
- She gave birth to a fine healthy baby.
Bayırturpunu soy ve ince ince doğra.
- Peel and finely chop the horseradish.
O çok iyi bir müzisyendir.
- He's a very fine musician.
Bu o zamandan beri çok iyi.
- It has been very fine since then.
O, orada ne olduğu ile ilgili güzel bir açıklama yazdı.
- He wrote a fine description of what happened there.
Tom'un cezayı ödemekten başka hiçbir seçeneği yoktu.
- Tom had no choice but to pay the fine.
Tom arabasını yanlış yere park ettiği için ceza ödemek zorunda kaldı.
- Tom had to pay a fine because he parked in the wrong place.
Bu kahveyi çok ince öğüt.
- Grind this coffee very fine.
Ben iyiyim. Sadece küçük bir kesik.
- I'm fine. It's just a little cut.
Bu öğleden sonra hava güzel olacak.
- It will be fine this afternoon.
Bu öğleden sonra hava güzel olacak.
- It's going to be fine this afternoon.
Mükemmel iyi hissediyorum.
- I feel perfectly fine.
He refilled his glass. ‘The fine is very good,’ he said.