Bu şekilleri anlayamam.
- I can't make out these figures.
Bu şekiller toplanmaz.
- These figures don't add up.
Rakamlar 230'a varıyor.
- The figures add up to 230.
Tom rakamlarda hatasızdır.
- Tom is accurate at figures.
Kate iyi bir endama sahip.
- Kate has a good figure.
Soldaki figür resmin bütünlüğünü bozuyor.
- The figure on the left spoils the unity of the painting.
O orantılı bir figüre sahiptir.
- She has a well-proportioned figure.
O iyi bir şahsiyete sahiptir.
- She has a good figure.
Onun iyi bir vücut yapısı olduğu için ne giyse ona uyar.
- Because she has a good figure, whatever she wears suits her.
Garip bir kişi aniden kapıdan girdi.
- A strange figure suddenly came through the door.
Sezgileri gerçekten kuvvetli bir insan bütün bir durumu sadece birkaç ipucuyla çözebilir. Bu olmak istediğim kişi türüdür.
- A really perceptive person can figure out a whole situation with just a few clues. That's the kind of person I want you to become.
Postaladığım şeyi nasıl iptal edeceğimi anlayamıyorum.
- I can't figure out how to delete what I just posted.
Bu bloğa nasıl yorum postalayacağımı anlayamıyorum.
- I can't figure out how to post a comment to this blog.
O, açılış törenine çok sayıda misafir davet etmeyi planlayacak.
- He will figure on inviting a lot of guests to the opening ceremony.
Bu sayıları toplayın.
- Add up these figures.
Tom garajı boyamayı bitirmenin onun bir gününü alacağını düşündü.
- Tom figured it would take him a full day to finish painting the garage.
Keşke çok para ödemeden arabamı nasıl boyatacağımı bulabilsem.
- I wish I could figure out how to get my car painted without paying a lot of money.
Gölgelerden uğursuz bir şahıs ortaya çıktı.
- A sinister figure emerged from the shadows.
Tom bunun denemeye değer olduğunu düşündü.
- Tom figured it was worth a try.
Ben uzaktan yaklaşan bir suret gördüm.
- I saw a figure approaching in the distance.
Tom henüz onun hepsini hallettirmiyor.
- Tom doesn't have it all figured out yet.
Onun nasıl olduğunu hâlâ anlayamıyorum.
- I still can't figure out how it happened.
On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.
- The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss.
Tom'un gitmeyeceğini düşündüm, bu yüzden ben gittim.
- I figured Tom wasn't going to go, so I went.
Onun ne demek istediğini anlayamadım.
- I couldn't figure out what he meant.
Tom Mary'nin ne söylemeye çalıştığını anlayamadı.
- Tom couldn't figure out what Mary was trying to say.
Maliyeti hesaplamak kolay değil.
- It's not easy to figure out the cost.
Onlar maliyeti hesaplamak zorunda.
- They have to figure out the cost.
Tom, sorunu çözmek için bir yol bulmaya çalışıyor.
- Tom is trying to figure out a way to solve the problem.
Tom'a ne olduğunu çözmek zorundayız.
- We have to figure out what happened to Tom.
Ne olduğunu anlamak zor.
- It's hard to figure out what's going on.
Onu yapmak için yeterli paramız olup olmadığını anlamak zorundayız.
- We have to figure out whether we have enough money to do that.
Figure it out, that's what I'm paying you for - Bir youlunu bulun, size bu yüzden para ödüyorum.
Kendi başına bir yolunu buldun mu?
- Did you figure it out on your own?
Tom hâlâ bir yolunu bulmaya çalışıyor.
- Tom is still trying to figure it out.
we will figure something out - bir çaresine bakarız.
MPG is considered a figure of merit when comparing fuel economy of cars, but it doesn't address cost or reliability.
As soon as I figure out what is wrong with my car, I will fix it.
We'd alreary figured out that the trip would cost $1,000.
figure-of-speech use.
No more stalling. Give me a ballpark figure of our projected losses.
By definition, they ignore the unreported “dark figure” of crime. We turn now to a second source of official crime data.
The car wouldn't start yesterday no matter what I did, but today it works just fine. Go figure.
... So you've got to figure out to OK, how ...
... they're trying to figure out how to feed their families. And that's what we've ...