Benim tek bir düşmanım yok.
- Ich habe nicht einen einzigen Feind.
Ben kimsenin düşmanı değilim.
- Ich bin niemandes Feind.
Ancak düşmanlarımız ise muvaffakiyetsiz olmamızı ister.
- Unsere Feinde jedoch wünschen, dass wir keinen Erfolg haben.
Tom, onun kendi en büyük düşmanı.
- Tom ist sich selbst der größte Feind.
Macbeth, düşmanına saldırmak için bir ordu yetiştirdi.
- Macbeth raised an army to attack his enemy.
Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
- They knew they must fight together to defeat the common enemy.
Dün bir düşman bugün bir dosttur.
- An adversary yesterday is a friend today.
When as brothers we unite, we’ll defeat the people’s foe.
- Wenn wir brüderlich uns einen, schlagen wir des Volkes Feind.
We defy our foes, for our passion makes us strong!
- Wir trotzen unseren Feinden; denn unser Leiden macht uns stark!
Jealousy is an enemy to friendship.
- Neid ist ein Feind der Freundschaft.
The enemy kept up their attack all day.
- Der feindliche Angriff hielt den ganzen Tag an.