fear, worry; eagerness

listen to the pronunciation of fear, worry; eagerness
الإنجليزية - التركية

تعريف fear, worry; eagerness في الإنجليزية التركية القاموس.

anxiety
{i} endişe

Ailesini çok endişelendirdi. - He caused his parents a lot of anxiety.

(O) oğlunu endişeyle bekledi. - He waited for his son with anxiety.

anxiety
kaygı

Göç ile ilgili kaygı Büyük Britanya'nın Avrupa birliğinden ayrılmak için oy verme nedenlerinden biridir. - Anxiety about immigration is one of the reasons why Great Britain voted to leave the European Union.

Mutluluk sık sık kaygı ile kesildi. - The bliss was often interrupted by anxiety.

anxiety
(isim) endişe, kaygı, merak, sıkıntı, bunaltı, vesvese; heves, can atma
anxiety
şiddetli istek
anxiety
kaygılılık
anxiety
endişe kaynağı/nedeni
anxiety
anksiyete

Göğsümde belli bir anksiyete hissettim. - I felt a certain anxiety in my chest.

Anksiyete hayatta en kötü iblis. - Anxiety is the worst demon in life.

anxiety
tasa
anxiety
korku

Onun korkusu neredeyse onu çılgına çevirdi. - Her anxiety almost drove her wild.

anxiety
{i} sıkıntı
anxiety
{i} bunaltı

Çocuk bunaltıdan hasta oldu. - The boy got sick from anxiety.

anxiety
huzursuzluk
anxiety
{i} vesvese
anxiety
büyük arzu
anxiety
{i} heves
الإنجليزية - الإنجليزية
{i} anxiety
fear, worry; eagerness
المفضلات