fazla

listen to the pronunciation of fazla
التركية - الإنجليزية
surplus

We have a surplus of food. - Bizim yiyecek fazlalığımız var.

I bought a backpack at the army surplus store. - Ordu fazlası mağazasında bir sırt çantası aldım.

much

You must not eat too much ice-cream and spaghetti. - Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.

If you eat too much you will become fat. - Çok fazla yersen şişmanlarsın.

over

Due to overfishing, some fish stocks are now at perilously low levels. - Çok fazla balık avı dolayısıyla, bazı balık stokları şimdi tehlikeli derecede düşük seviyelerde.

Although rainforests make up only two percent of the earth's surface, over half the world's wild plant, animal and insect species live there. - Yağmur ormanlarının, dünya yüzeyinin sadece yüzde ikisini kaplamasına rağmen; vahşi bitki, hayvan ve bitki türlerinin yarısından fazlası orada yaşar.

too, heartily; too much, too many; spare, extra; excessive 5.superfluous; surplus
too

I have too much homework today. - Bugün, çok fazla ödevim var.

There were too many people at the concert. - Konserde çok fazla kişi vardı.

to spare

We have more than enough time to spare. - Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.

far

Tom has far more experience than Mary. - Tom'un Mary'den daha fazla deneyimi var.

Far from stopping, the storm became much more intense. - Fırtınanın durması söyle dursun, çok daha fazla yoğunlaştı.

ex
playtime
redundant

Soldiers currently in theatre will not be made redundant. - Şu an tiyatrodaki askerler ihtiyaç fazlası yapılmayacaklar.

(Havacılık) safety valve
oversupplied
considerable
spare

Why do you spend most of your spare time with Tatoeba? - Tatoeba ile benimle harcadığından daha fazla zaman harcamayı tercih edersin.

We have more than enough time to spare. - Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.

what is left over, the remainder
supernumerary
excessive

Tom complained about the excessive noise. - Tom haddinden fazla gürültü hakkında şikayet etti.

Excessive gambling causes the same brain changes as a drug addiction. - Fazla kumar, uyuşturucu bağımlılığına benzer beyin değişimlerine neden olur.

de trop
excess

You shouldn't eat to excess. - Çok fazla yememelisin.

He had excess water in his lungs. - Ciğerlerinde fazla su vardı.

superfluous
big

You have to risk big in order to win big. - Fazla kazanmak için fazla risk almak zorundasın.

That jacket is way too big for you. - O ceket sizin için çok fazla büyük.

extra, left over
unneedful
in excess of
plus
thick
out

The house did not suffer much damage because the fire was quickly put out. - Ev, yangın çabuk söndürüldüğü için fazla zarar görmedi.

I used to hang out with Tom a lot, but these days he's not around much. - Eskiden Tom'la çok takılırdım, fakat o bu günlerde çok fazla buralarda değil.

more (than)
too; too much; too many
extra

We stayed an extra two weeks in Paris; and we spent it seeing the sights. - Biz Paris'te fazladan iki hafta daha kaldık; ve bunu turistik yerleri gezerek geçirdik.

Tom causes me a lot of extra work. - Tom başıma fazladan iş çıkarıyor.

rising of
super

The Philippines experienced more than twenty super typhoons that year. - Filipinler o yıl yirmiden fazla süper tayfun yaşadı.

above

Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2. - Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.

More than a century ago, a comet or a meteor exploded in the sky above the Tunguska River valley in Russia. The explosion knocked down millions of trees over hundreds of miles. - Bir asırdan fazla bir süre önce, Rusya'daki Tunguska Nehri vadisinin üzerindeki gökyüzünde bir kuyrukluyıldız veya bir göktaşı patladı. Patlamada yüzlerce mildeki milyonlarca ağaç yıkıldı.

strongly
heartily
over-
no end of
extravagant
not more than
to more than
ultra
detrop
plenty

We have plenty of time. - Çok fazla zamanımız var.

There were plenty of guests in the hall. - Salonda çok fazla misafir vardı.

beyond

The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more. - Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.

expletive
excrescence
fazla para çekmek
overdraw
fazla ısıtmak
overheat
daha fazla
more

She earns more than she spends. - O harcadığından daha fazla para kazanıyor.

We've got a lot more than just biceps in our arms, Per. - Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.

çok fazla
too much

Too much drinking will make you sick. - Çok fazla içmek seni hasta edecek.

You must not eat too much ice-cream and spaghetti. - Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.

fazla demlenmiş
stewed
fazla değer vermek
over estimate
fazla çalışma
overwork

He died from overwork. - O, fazla çalışmaktan öldü.

He is tired from overwork. - O, fazla çalışmaktan dolayı yorgundur.

fazla yük
excess load
fazla yük
overweight
fazla yüklemek
over-charge
fazla ödeme
(Askeri) overpay
Fazla Savunma Malzemesi
(Askeri) Excess Defense Articles
Fazla mal göz çıkarmaz
Store is no sore
fazla abartmak
carry to excess
fazla abartmak
overdo
fazla akım
excess current
fazla akım
excess current, overcurrent
fazla alkollü
overproof
fazla ayrıntılı
peripatetic
fazla açmış
overblown
fazla ağırbaşlı kimse
sobersides
fazla ağırlık
excess weight
fazla bakiye
active balance
fazla basite indirgemek
oversimplify
fazla basmak
overprint
fazla basınç
excess pressure
fazla beslemek
overfeed
fazla bile olmak
rate high with smb
fazla boyalı
painty
fazla büyüme
outgrowth
fazla büyüme
overgrowth
fazla büyümek
overgrow
fazla demlenmiş çay
stewed tea
fazla değer biçmek
overvalue
fazla değer vermek
overrate
fazla doldurmak
overfill
fazla doldurmak
overload
fazla doldurmak
surcharge
fazla doldurmak
engorge
fazla doldurmak
overstock
fazla doldurmak
to overload, to over-charge
fazla dolu
overfull
fazla dolu olma
repletion
fazla doyurmak
glut
fazla elektron
excess electron
fazla emisyon
overissue
fazla endişeli
overanxious
fazla eğitilmek
overtrain
fazla eğitmek
overtrain
fazla fiyatla
at a premium
fazla gelmek
outnumber
fazla gelmek
to be too much
fazla gelmek
(gemi safrası) shoot
fazla gelmek
to be too much, be more than necessary
fazla germek
(yay vb.) overdraw
fazla göstermek
put it on
fazla güç
(Havacılık) contingency rating
fazla hasar yok gibi gözüküyor
There doesn't seem to be much damage
fazla hava
excess air
fazla heyecanlı
overstrung
fazla hoşgörü
overindulgence
fazla hoşgörülü
overindulgent
fazla ileri gitmek
overshoot oneself
fazla ileri gitmek
go to extremes
fazla ileri gitmek
overshoot the mark
fazla ileriye giden
forward
fazla insanla doldurmak
overcrowd
fazla istemek
surcharge
fazla iş vermek
overtask
fazla kalabalık etmek
overcrowd
fazla kalmak
outstay
fazla kaçmak
to be too much, be more than necessary
fazla kaçırmak
to overdrink; to overeat
fazla kaçırmak
to overdo
fazla klorlu
perchloric
fazla konuşmayan
buttoned up
fazla kullanmak
overdo
fazla kullanmak
over exert
fazla kurmak
(saat) overwind
fazla külfet yüklemek
overtask
fazla kısım
surplusage
fazla mesai
overtime

Yesterday I had to work overtime. - Dün fazla mesai yapmak zorunda kaldım.

He put in ten hours of overtime this week. - O, bu hafta on saat fazla mesai yaptı.

fazla mesai yaparak
overtime
fazla mesai yapmak
to work overtime
fazla mesai yapmak
work overtime

I have to work overtime tonight. - Bu gece fazla mesai yapmak zorundayım.

I had to work overtime yesterday. - Dün fazla mesai yapmak zorunda kaldım.

fazla mesai ücreti
overtime pay
fazla mesai ücreti
overtime
fazla miktar
plus quantity
fazla miktar
slew
fazla miktarda tedavüle çıkarma
overissue
fazla miktarda tedavüle çıkarmak
overissue
fazla modülasyon
overmodulation
fazla nazlı
twee
fazla nüfuslu
overpopulated
fazla olan
surplus
fazla olmak
(for someone) to go too far, overstep the limit
fazla olmak
to go too far
fazla pancar
surplus beets
fazla para almak
overcharge
fazla para harcamak
overspend

When you travel abroad, you feel very expansive, and it's easy to overspend in a mood like that. - Yurt dışına seyahat ettiğinde çok geniş hissedersin. Böyle bir ruh hali içinde fazla para harcamak kolaydır.

fazla para çekme
overdraft
fazla pişerek yanmak
burn
fazla pişirmek
overdo
fazla pişirmek
cook to a rag
fazla pişirmek
cook to rags
fazla pişmiş
overdone
fazla samimi olmamak
to keep sb at a distance
fazla sarmak
(kaset) overwind
fazla sergilenmiş
over exposed
fazla sermaye yatırmak
overcapitalize
fazla stok yapmak
overstock
fazla su
excess water
fazla talep
surcharge
fazla uyumak
oversleep

I'm known for oversleeping. - Ben fazla uyumakla bilinirim.

fazla uzun
overlong
fazla uzun kalmak
sit out
fazla valiz
excess baggage
fazla valiz ücreti
excess baggage charge
fazla valiz ücreti ne kadar
How much is the excess baggage charge
fazla vergi
surcharge
fazla vergi yüklemek
surcharge
fazla vermek
overbid
fazla yapmak
overdo
fazla yazma
write up
fazla yazmak
write up
fazla yedirmek
feed up
fazla yem vermek
overfeed
fazla yemek
overeat

You had better be careful not to overeat. - Fazla yemek yememek için dikkatli olsan iyi olur.

fazla yemek vermek
overfeed
fazla yük
excess load, overload
fazla yük
overcharge
fazla yükleme
overloading
fazla yükleme
surcharge
fazla yükleme
overcharge
fazla yüklemek
overburden
fazla yüklemek
supercharge
fazla yüklemek
surcharge
fazla yüklemek
overload
fazla yüklemek
overcharge
fazla yüklemek
overlay
fazla yüklemek
to over-charge, to overload
fazla yüklenmiş
overladen
fazla yükseltilmiş
(ses) overblown
fazla zorlama
overstrain
fazla çalışmak
to overwork
fazla çalışmak
overwork oneself
fazla çalışmak
overwork

He got sick from overwork. - O fazla çalışmaktan hastalandı.

Tom's father died from overwork five years ago. - Tom'un babası beş yıl önce fazla çalışmaktan öldü.

fazla çalıştırmak
(makine) overrun
fazla ödemek
pay high
fazla önemsemek
overplay
fazla övmek
overpraise
fazla özenmek
overdo
fazla üretim
overproduction
fazla üretim
(Hukuk) over-production
fazla üretmek
overproduce
fazla ürün vermek
overbear
fazla ısınmak
to overheat
fazla ısıtmak
superheat
fazla ısıtmak
to overheat
fazla ışık verilmiş
over exposed
fazla ışık vermek
over expose
fazla şarj
overload
fazla şey
more
fazla/artık mal göz çıkarmaz
(Atasözü) Although you don't need it now, it'll probably come in handy later on
faiz dışı fazla
(Ticaret) noninterest surplus
birden fazla anlama gelen
ambiguity
daha fazla
further

Tom had no further questions. - Tom'un daha fazla sorusu yoktu.

That absolves me from further responsibility. - O, beni daha fazla sorumluluktan kurtarıyor.

birden fazla anlama gelme
ambiguity
daha fazla
any more

Let's take a short rest here. My legs are tired and I can't walk any more. - Burada kısa süre dinlenelim. Bacaklarım yorgun ve ben daha fazla yürüyemiyorum.

I didn't want to spend any more time trying to convince Tom to study French. - Tom'u Fransızca çalışmaya ikna etmeye çalışmak için daha fazla zaman harcamak istemedim.

daha da fazla olma
deal
daha fazla oturmak
outsit
en fazla
utmost
en fazla
highest
herşeyden fazla
above all
التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) Çok ziyâde, artık, artan
(Osmanlı Dönemi) (C: Fazalât) Kazurat, pislik
(Osmanlı Dönemi) İleri. *Gereksiz, lüzumsuz
Artmış olan
Gereğinden, alışılmıştan çok, aşırı (olan), ziyade
Fazla olarak hastaydı."- R. N. Güntekin
Gereğinden, alışılmıştan çok, aşırı olan, ziyade: "Yaşamak için çok zorluk çekiyordu
Daha çok, aşkın: "Biz ancak Cumhuriyet devrinde elli yıldan fazla bir barış devri geçirmişiz."- B. Felek
Daha çok, aşkın
Gereksiz, yersiz
(Osmanlı Dönemi) BİRUN
(Osmanlı Dönemi) MAHŞÜV
fazla olmak
Dayanma gücünü aşacak davranışlarda bulunmak, çok olmak
fazla
المفضلات