faydalı

listen to the pronunciation of faydalı
التركية - الإنجليزية
useful

This book may well be useful to you. - Bu kitap sana epey faydalı olabilir.

Since their first appearance on earth, men have gathered information and have attempted to pass useful ideas to other men. - Yeryüzüne ilk çıkışından beri, insan oğlu bilgi topladı ve faydalı fikirleri diğer insanlara bildirme girişiminde bulundu.

helpful

I hope this advice is helpful. - Umarım bu tavsiye faydalıdır.

Anything you can tell me might be helpful. - Bana söyleyebileceğin bir şey faydalı olabilir.

utility
profitable
benignant
beneficial

Sunshine is beneficial to plants. - Güneş ışığı bitkiler için faydalıdır.

It has actually been beneficial. - Aslında faydalı oldu.

advantageous
favourable [Brit.]
rewarding

I found that very rewarding. - Onu çok faydalı buldum.

It was a very rewarding experience. - O çok faydalı bir deneyimdi.

favorable
utilitarian
serviceable
of use

This guidebook might be of use to you on your trip. - Bu rehber kitap yolculuğunda sana faydalı olabilir.

This may be of use to you. - Bu sana faydalı olabilir.

valuable
useful; worthwhile; beneficial, advantageous
salutary
useful, beneficial
positive
avail
productive
improving
useful to
{s} favourable
fructuous
eu
faydalı hale getirmek
utilize
fayda
benefit

This law will benefit the poor. - Bu yasanın yoksullara faydası olacaktır.

There are many benefits to being beautiful. - Güzel olmanın bir sürü faydası vardır.

fayda
advantage

He saw no advantage in waiting any longer. - Daha fazla beklemekte bir fayda görmüyordu.

She took full advantage of the opportunity. - Fırsattan tam olarak faydalandı.

fayda
profit

A wise person profits by his mistakes. - Akıllı bir kişi hatalarından faydalanır.

faydalı olmak
be useful
faydalı biçimde
instrumentally
faydalı olma
profitableness
faydalı olmak
come in handy
faydalı olmak
pay dividends
faydalı olmak
be of service to
faydalı yük
useful load
fayda
utility
fayda
{i} use

Personal computers are of great use. - Kişisel bilgisayarlar çok faydalıdırlar.

It is no use asking for her help. - Onun yardımını istemenin faydası yok.

fayda
(Latin) utilitas
fayda
good

Smoking is not good for the health. - Sigara içmek sağlık için faydalı değildir.

To compensate for his unpleasant experiences in the hospital, Tom drank a little more than was good for him. - Hastanedeki tatsız deneyimleri telafi etmek için, Tom onun için faydalı olandan biraz daha fazla içti.

fayda
interest
fayda
compensation
fayda
virtue
fayda
effectuality
faydalı olmak
avail
fayda
profitability
fayda
efficacy
fayda
serviceableness
fayda
usefulness
fayda
behoof
fayda
gain

Ill-gotten gains never benefit anyone. - Haksız kazançların kimseye faydası olmaz.

faydalı olmak
pay off
faydalı olmak
do someone good
(ileride) faydalı olmak
(deyim) come in useful
(ileride) faydalı olmak
(deyim) come in handy
fayda
grist
fayda
(Hukuk) advantage, benefit
fayda
service
fayda
stead
fayda
avail

He availed himself of the 'off-and-on' holidays to visit his native country. - Doğduğu ülkeyi ziyaret etmek için ara sıra tatillerden faydalandı.

fayda
handiness
fayda
use, utility, value, benefit, advantage
faydalı olmak
stead
faydalı olmak
bestead
her zaman taşınan faydalı şey
vade mecum
uçak faydalı yükü
useful load
التركية - التركية
Yararlı: "Seninle dostluğumuzu, artık hayırlı ve faydalı buluyor."- H. Taner
Yararlı

Demir çok yararlı bir metaldir. - Demir çok faydalı bir metaldir.

fayda
Yarar, kâr: "Bunların faydasından geçtik, zararlarını görmeyelim."- M. Ş. Esendal
fayda
(Osmanlı Dönemi) menfaat
Fayda
(Osmanlı Dönemi) MİNVAL
fayda
Yarar, kâr
fayda
(Osmanlı Dönemi) fâide
faydalı
المفضلات