O, seyahatleri sırasında çok sayıda etkileyici insanlarla tanıştı.
- He met many fascinating people in the course of his travels.
Onu etkileyici buluyorum.
- I find that fascinating.
Gerçekten bu kadar çekici miyim?
- Am I really that fascinating?
Bu çok ilginç bir makale.
- This is a fascinating article.
O, onun güzelliği ile büyülendi.
- He was fascinated with her beauty.
Tom ve Mary Japon çizgi filmi tarafından büyülendi.
- Tom and Mary are fascinated by Japanese anime.
... are thrilled to see squirrels. We find animals fascinating. Pharmaceuticals, most of our ...
... I mean, the thing that's fascinating about being ...