falan

listen to the pronunciation of falan
التركية - الإنجليزية
so-and-so
around, roughly, approximately, or so: Sekiz kişi falan geldi. Eight or so people came. On beş ağustosta falan olacak. It'll be on the fifteenth of August or thereabouts
{k} given people, these people; given things, these things
re
a certain person, you know who
{k} such and such: Falan filan tarihlerde falan filan gelecek. On such and such dates such and such people will come
such and such, so-and-so, or so; and such like
what's his name; what's her name
or so

I'll fix a sandwich or something for your lunch. - Öğle yemeğin için bir sandviç falan hazırlayacağım.

Why don't we go to the park or something? - Neden parka falan gitmiyoruz?

{k} and people such as they, and that lot; and what have you, and what not; et cetera, etc
like

He's not a saint. He just looks like one. - Ermiş falan değil o. Öyleymiş gibi duruyor sadece.

so and so
and people such as they, Brit. and co.; and such, and so forth, and so on, and what have you, and what not; et cetera, etc.: Ali, Veli, Naili falan geldiler. Ali, Veli, Naili and co. have come. Fuzuli'yi, Nefi'yi, Nedim'i falan okudum. I've read Fuzuli, Nefi, Nedim, etc
and so on

She brought apples, oranges, and so on. - Elma, portakal falan getirdi.

colloq
something

Do you think I'm stupid or something? - Aptal ya da falan olduğumu düşünüyor musun?

We could order a pizza or something. - Bir pizza falan sipariş edebiliriz.

or something
falan fıstık
peanut or something
falan filan
such and such
falan filan
and so on
falan filan/festekiz/feşmekân/fıstık/fistan/fişman
1. given people, these people; given things, these things. 2. and people such as they, and that lot; and what have you, and what not; et cetera, etc. 3. such and such: Falan filan tarihlerde falan filan gelecek. On such and such dates such and such people will come
falan filân
etcetera
falan filan
so on
falan filan
such-and such
Falan filan
bla bla
felan
Fela
filan falan
and so on
filan falan/festekiz/feşmekân/fıstık/fistan/fişman
1. given people, these people, given things, these things. 2. and people such as they, and that lot; and what have you, and what not; etc. 3. such and such: Filan falan günlerde filan falan şehrimizi ziyaret edecek. On such and such days such and such people will visit our city
التركية - التركية
Tarih, yer, kişi vb. sözlerle sıfat tamlamaları yapıldığında, bu tamlamalar, tekrarlanmak istenmeyen şeyleri genel olarak anlatmaya yarar
Cümlede belirtilen nesne veya nesnelerden sonra gelerek "ve benzerleri" anlamında kullanılır
Cümlede belirtilen nesne veya nesnelerden sonra gelerek "ve benzerleri" anlamında kullanılır: "Hiç heyecan falan göstermiyor."- Ö. Seyfettin
Tarih, yer, kişi vb. sözlerle sıfat tamlamaları yapıldığında bu tamlamalar, tekrarlanmak istenmeyen şeyleri genel olarak anlatmaya yarar
Söylenmesi istenmeyen veya gerekli görülmeyen bir özel adın yerini tutar
falanca
falan festekiz
Falan filân
falan feşmekan
Falan filân
falan filan
Önem verilmeyen, hafifsenen şeyler için kullanılır
falan fıstık
Falan filân
FELAN
(Osmanlı Dönemi) İnsanlar içinde alem isimlerden kinâye bir isim
Falan filân
estek köstek
felan
Tarlanın tohum ekilmeden önce sürülmesi
filan falan
bakınız: falan filân
falan
المفضلات