İnsanoğlu çoğunlukla kendi hatalarına ve başarısızlıklarına karşı iç görüden yoksundur.
- Human beings often lack insight into their own faults and failings.
Ben yemek yapmakta başarısız oluyorum.
- I am failing at cooking.
Denememek başarısız olmaktır.
- Not trying is failing.
İnsanoğlu çoğunlukla kendi hatalarına ve başarısızlıklarına karşı iç görüden yoksundur.
- Human beings often lack insight into their own faults and failings.
Sınavda başarısız olmak istemiyorum.
- I don't want to fail the test.
Tom başarısız olmaktan korkmuyor.
- Tom isn't afraid to fail.
Başarısız olman tuhaf.
- It is strange that you should fail.
Başarısız olmanın nedeni yeterince sıkı çabalamamandır.
- The reason why you failed is you did not try hard enough.
Çok hayal kırıklığına uğradım, Mary bilgisayarını onaramadı.
- Much to my disappointment, Mary failed to repair the computer.
Başarısızlığım annemi hayal kırıklığına uğrattı.
- My mother was disappointed by my failure.
Yarın sabah mutlaka ofise gel.
- Come to the office tomorrow morning without fail.
Yarın mutlaka geleceğim.
- I will come tomorrow without fail.
Hata için sen suçlanacaksın.
- You are to blame for the failure.
Hatası için kötü şansını suçluyor.
- He blames his failure on bad luck.
Acımasız rekabet karşısında, bizim iş hayatta kalmakta başarısız oldu.
- In the face of ruthless competition, our business failed to survive.
Firmamız kıyasıya rekabete karşı hayatta kalmakta başarısız oldu.
- Our company failed to survive against cutthroat competition.
Sam'i sadece başarısız olacak planından vazgeçmesi için ikna etmeye çalıştım,
- I tried to persuade Sam to give up his plan, only to fail.
Görünen o ki kız başarısız oldu.
- She failed to appear.
O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
- He tried to kill himself but it ended in failure.
Başarı ya da başarısızlık ikisi de benim için aynıdır.
- Success or failure is all the same to me.
Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir.
- The primary cause of his failure is laziness.
Görünen o ki kız başarısız oldu.
- She failed to appear.
Adamın sigarayı bırakmak için üçüncü girişimi başarısız oldu.
- The man's third attempt to stop smoking failed.
Adamın sigarayı bırakmak için yaptığı üçüncü deneme başarısızlıkla son buldu.
- The man's third attempt to stop smoking ended in failure.
A large proportion of the females employed in other firms are said to have signified their intention of going on strike, failing a settlement.
His worst failing is his temper.
I failed in English last year.
After running five minutes, the engine failed.
The professor failed me because I did not complete any of the course assignments.
Throughout my life, I have always failed.
The report fails to take into account all the mitigating factors.
A poor Irish Widow went forth with her three children, bare of all resource, to solicit help from the Charitable Establishments of that City. At this Charitable Establishment and then at that she was refused; referred from one to the other, helped by none; — till she had exhausted them all; till her strength and heart failed her: she sank down in typhus-fever.
The engine failed to start.
We don't tolerate failure.
- We do not tolerate failure.
We do not tolerate failure.
- We don't tolerate failure.
Sami was the perpetrator of the murder.
- Sami cinayetin failiydi.
The perpetrator was obviously insane.
- Fail, açık biçimde deliydi.
... so parents know which schools are succeeding and failing, so they can take their child ...
... completely failing to understand the psychology the the exclusivity and price ...