Biri diğerini açıklar.
- One explains the other.
O, cümlenin gerçek anlamını açıklar.
- She explains the literal meaning of the sentence.
Bunun niçin işe yaramayacağını sana açıklamak çok fazla zamanımı alır.
- It would take me too much time to explain to you why it's not going to work.
Bir şey açıklamak zorunda değilsin.
- You don't have to explain anything.
Lütfen bana futbolun kurallarını açıklayın.
- Please explain the rules of soccer to me.
Kimse eşyanın nasıl yapıldığını açıklayamadı.
- Nobody could explain how the thing was made.
Meramını anlatmak için sadece otuz saniyen var.
- You've only got thirty seconds to explain yourself.
... But nobody really explains it. ...
... storytelling that explains that to people in words they ...