Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek.
- All those who take up the sword shall perish by the sword.
Onların hepsi lezzetliydi!
- All of it was delicious!
Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir.
- One will be judged by one's appearance first of all.
Yapmanız gereken her şey bu evrakı imzalamaktır.
- All you have to do is sign this paper.
Bahçedeki bütün çiçekler sarı.
- All the flowers in the garden are yellow.
Eğer yarın yağmur yağarsa, bütün gün evde kalacağım.
- If it rains tomorrow, I will stay at home all day.
Tom tamamen bitkindi.
- Tom was all worn out.
Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu.
- Having worked on the farm all day long, he was completely tired out.
Ben dünyadaki tüm kuşların efendisiyim ve sadece düdüğüme üflemek zorundayım ve her biri bana gelecektir.
- I am master of all the birds in the world, and have only to blow my whistle and every one will come to me.
Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım.
- I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one.
O özbeöz Amerikalı bir adamla evlenmek istedi.
- She wanted to marry an all-American man.
Bill her zaman dürüsttür.
- Bill is honest all the time.
Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
- Can you see anything at all there?
Ben uyandığımda, diğer tüm yolcular inmişti.
- When I woke up, all other passengers had gotten off.
Bebek tüm gece ağladı.
- The baby cried all night.
O tümüyle siyah giyindi.
- She was dressed all in black.
Üzgünüm, mantıların tümü bitti.
- I'm sorry, we're all out of manti.
Tom büsbütün o kadar kötü olamaz.
- Tom can't be all that bad.
Futbol takımımız kasabadaki diğer takımların tümünü yendi.
- Our soccer team beat all the other teams in the town.
Tüm İngilizce sözcüklerin %80'i diğer dillerden gelmiştir.
- 80% of all English words come from other languages.