تعريف etme في التركية الإنجليزية القاموس.
- making
Stop making fun of me!
- Benimle alay etmekten vazgeç!
I still have difficulty in making myself understood in French.
- Kendimi Fransızca ifade etmede hâlâ zorlanıyorum.
- prohibit
- doing
I haven't noticed Tom doing that.
- Tom'un onu yaptığını fark etmedim.
I can't help wondering about what Tom might be doing.
- Tom'un ne yapıyor olabileceğini merak etmemek elimde değil.
- doing, execution
- faction
- dans etme
- dancing
Tom felt like dancing.
- Tom'un canı dans etmek istedi.
He likes dancing, much more music.
- O, müzikten çok daha fazla dans etmeyi seviyor.
- et
- {i} meat
- et
- {i} flesh
- etmek
- practise
- etmek
- do
- dikkat etme
- watch
You should watch your language when you talk to her.
- Onunla konuşurken lisanına dikkat etmelisin.
Tom told me to watch out for you.
- Tom sizin için dikkat etmemi istedi.
- et
- {i} beef
- etmek
- practice
- imha etme
- disposal
- etme yahu
- really?
- etme bulma dünyası
- (deyim) what comes around goes around
- etme bulma dünyası
- (deyim) as you sow so you shall reap
- etme bulma dünyası
- (Atasözü) This is a world where you have to pay for your misdeeds
- etme bulma dünyası
- one is eventually punished for his misdeeds
- etki etme
- affection
- etkisini yok etme
- counteraction
- etüt etme
- surveying
- ayırt etme
- discrimination
- ihlal etme
- (Ticaret) infringement
- yok etme
- annihilation
- Merak etme
- Don't worry!
Don't worry. It's OK.
- Merak etmeyin. Tamam.
Don't worry. This won't happen again.
- Merak etme. Bu bir daha olmayacak.
- sınır dışı etme
- (Hukuk) expulsion
- tahliye etme
- evacuate
- telâfi etme
- redemption
- egemenliğini kabul etme
- homage
- alay etme
- mocking
- eşlik etme
- escort
- acele etme
- scurrying
- alay etme
- making fun of
- alay etme
- send up
- ateş etme
- shoot
The soldier disdained shooting an unarmed enemy.
- Asker silahsız bir düşmana ateş etmeyi reddetti.
Wait. Don't shoot yet.
- Bekle. Henüz ateş etme.
- canlı hayvanı deneysel amaçla ameliyat etme
- vivisection
- elde etme
- attainment
- etmek
- pay
He had gone there to help garbage workers strike peacefully for better pay and working conditions.
- Daha iyi maaş ve daha iyi çalışma koşulları için temizlik emekçileri grevine barış içinde yardım etmek için oraya gitmişti.
You don't have to pay attention to what Tom says.
- Tom'un söylediklerine dikkat etmek zorunda değilsiniz.
- etmek
- auxiliary verb
- etmek
- {f} take
I don't want to take on any more work.
- Daha fazla iş kabul etmek istemiyorum.
Tom has to take this call.
- Tom bu aramayı kabul etmek zorunda.
- halinden şikâyet etme
- whine
- ibraz etme
- exhibition
- ihlâl etme
- violation
- ima etme
- implication
- iptal etme
- (Kanun) annulment
- itiraz etme, tartışma
- dispute
- kötü temsil etme
- misrepresentation
- sevk ve idare etme
- steering
- taklit etme
- send up
- tavsiye etme
- presentation
- tayin etme
- (Ticaret) designation
- telafi etme
- (Ticaret) reimbursement
- telefon etme
- calling
- tesis etme
- foundation
- teyid etme
- acknowledge
- yok etme
- wipeout
- yok etme
- elimination
- yok etme
- extermination
- ziyaret etme
- call
First of all, I have to call on Jim.
- Her şeyden önce, Jim'i ziyaret etmek zorundayım.
I'll give you a call before I visit you.
- Ziyaret etmeden önce sizi ararım.
- et
- {f} cost
- etmek
- {f} get
I never get sick of dancing.
- Ben asla dans etmekten usanmam.
Did you get permission to park here?
- Buraya park etmek için izin aldın mı?
- teslim etme
- surrender
The police persuaded the criminal to surrender his weapon.
- Polis silahını teslim etmesi için suçluyu ikna etti.
Did Tom have to surrender his passport?
- Tom pasaportunu teslim etmek zorunda mıydı?
- teşhir etme
- exhibition
- acele etme
- take your time
Take your time, or you may make some mistake.
- Acele etmeyin, yoksa hata yapabilirsiniz.
It's better to take your time than to hurry and make mistakes.
- Acele edip hatalar yapmaktansa acele etmemen daha iyidir.
- acele etme
- hurrying
Hurrying leads to mistakes being made.
- Acele etmek hataların yapılmasına yol açar.
Don't hurry if there's no purpose to your hurrying.
- Acele etmen için bir amacın yoksa acele etme.
- acele etme
- (Konuşma Dili) take it easy
- aktif etme
- (Bilgisayar) activate
- alay etme
- irrision
- alay etme
- taunt
Keep taunting me and see what happens.
- Benimle alay etmeye devam et ve ne olacağını gör.
- alay etme
- persiflage
- alay etme
- japing
- alay etme
- taunting
Keep taunting me and see what happens.
- Benimle alay etmeye devam et ve ne olacağını gör.
- analiz etme
- (Ticaret) analysis
- ağaçları yok etme
- deforestation
- banyo etme
- (Fotoğrafçılık,Teknik) development
- belli etme
- manifestation
- belli etme
- express
- beni merak etme
- don't worry about me
- beyan etme
- declaration
- beyan etme tuşu
- (Bilgisayar) submit button
- birbirini takip etme
- succession
- bloke etme
- immobilisation
- bloke etme
- lock-up
- boykot etme
- boycotting
- boykot etme
- (Kanun) boycott
- ciro etme
- endorsing
- ciro etme (çek/bono)
- negotiation
- dahil etme
- omitted
You've omitted something.
- Bir şeyi dahil etmedin.
- dahil etme
- omit
You've omitted something.
- Bir şeyi dahil etmedin.
- dava etme
- (Ticaret) claim
- dava etme
- (Ticaret) sue
- dava etme
- litigation
Other factors of importance, which make litigation of large corporations more difficult, are the size and complexity of their activities.
- Büyük şirketleri dava etmeyi zorlaştıran diğer önemli etkenler de faaliyetlerinin boyutları ve karmaşıklığıdır.
- davet etme
- (Kanun) citation
- deneyim etme
- experiencing
- depo etme
- (Ticaret) storage
- depo etme
- (Ticaret) warehousing
- dert etme
- don't worry
Don't worry about what Tom thinks.
- Tom'un ne düşündüğünü dert etme.
Don't worry about it. It's not your problem.
- Dert etmeyin. O sizin sorununuz değil.
- devam etme
- attending
I really liked attending to that school. Every day, Gustavo would bring the guitar for us to play and sing during the break.
- Gerçekten o okula devam etmeyi sevdim. Gustavo bize mola sırasında oynamak ve şarkı söylemek için her gün gitar getirirdi.
Poverty prevented him from attending school.
- Yoksulluk onun okula devam etmesini engelledi.
- devam etme
- persisting
- dezenfekte etme
- disinfectant
- dizayn etme
- designing
- elde etme
- achievement
No other contestant has obtained such a remarkable achievement.
- Başka hiçbir yarışmacı böyle dikkat çekici bir başarı elde etmedi.
- elde etme maliyeti
- (Ticaret) cost of an acquisition
- elimine etme
- elimination
- emprenye etme
- impregnation
- emprenye etme usulü
- impregnation
- esir etme
- slave
- et
- carve
- et
- dice
- et
- idler
- etmek
- demur
- etmek
- atone for
- etmek
- be worth
- etmek
- pronounce
Some German words are extremely difficult to pronounce for an English speaker, for example: Streichholzschächtelchen.
- Bazı Almanca sözcükleri telaffuz etmek, İngilizce konuşan biri için son derece zordur örn. Streichholzschächtelchen
Tom's last name is hard to pronounce.
- Tom'un soyadını telaffuz etmek zor.
- etmek
- amount to
- etmek
- reside
- etmek
- discommode
- etmek
- assume
I assume Tom is here to help.
- Sanırım Tom yardım etmek için burada.
- etmek
- worth
It is worthwhile visiting the museum.
- Müzeyi ziyaret etmek faydalıdır.
It is worthwhile visiting that museum.
- O müzeyi ziyaret etmek faydalıdır.
- eziyet etme
- persecution
- filtre etme
- leaching
- fuzuli işgal etme
- (Kanun) intrusion
- gasp etme
- usurpation
- gasp etme
- (Ticaret) seizure
- hareket etme
- start
- heder etme
- waste
- hesap etme
- (Ticaret) computation
- hesap etme
- (Ticaret) count
- hibe etme
- (Kanun) gift
- hizmet etme
- serving
- hizmet etme
- attendance
- iade etme
- (Ticaret) refund
- iade etme
- remission
- icat etme
- excogitation
- icra etme
- performance
- icra etme
- (Ticaret) fulfilment
- icra etme
- (Politika, Siyaset) enforcement
- icra etme
- implementation
- icra etme
- (Ticaret) execution
- idare etme
- running
- idare etme
- administration
- idare etme
- manipulation
- iddia etme
- (Kanun) allegation
- iddia etme
- alleging
- ifade etme
- phrasing
- ifade etme
- emitting
- ihlal etme
- violating
- ihlal etme
- infringing
- ihlal etme
- (Ticaret) annulment
- ihlal etme
- transgression
- ihmal etme
- (Kanun) omission
- ikamet etme
- residence
- ikamet etme (bir yerde)
- abode
- ikram etme
- entreating
- ilan etme
- advertising
- ilan etme
- indiction
- ilan etme
- declaration
- ilave etme
- annexing
- imar ve ihya etme
- (Kanun) amelioration
- imha etme
- extirpate
- imha etme
- exterminating
- inhibe etme
- (Pisikoloji, Ruhbilim) inhibition
- iptal etme
- (Ticaret) recission
- iptal etme
- (Ticaret) invalidation
- iptal etme
- rescinding
- iptal etme
- (Kanun) disaffiliation
- iptal etme
- overriding
- iptal etme
- repeal
- iptal etme
- (Kanun) disaffirmance
- iptal etme
- (Politika, Siyaset) abolition
- iptal etme
- (Ticaret) revocation
- iptal etme
- (Kanun) quashing
- ispat etme
- evidencing
- istisna etme
- exception
- isyan etme
- revolting
- ithal etme
- (Ticaret) importing
- ithal etme
- import
- ithal etme
- (Ticaret) importation
- itiraf etme
- (Kanun) acknowledgement
- itiraf etme
- avow
- izole etme
- isolation
- kabul etme
- conceding
- kabul etme
- embracement
- kabul etme
- (Kanun) acknowledgement
- kabul etme
- avow
- kabul etme
- (Bilgisayar) don't accept
Don't accept drinks from strangers.
- Yabancılardan içecek kabul etmeyin.
Many doctors don't accept Medicare.
- Birçok doktor Medicare'i kabul etmemektedir.
- kabul etme
- commissioning
- kabul etme
- acceptant
- kabul etme
- acceptingness
- kabul etme
- acknowledging
Tom was never very good at acknowledging mistakes.
- Tom hataları kabul etmede çok iyi değildi.
Unlike yourself, I'm used to acknowledging my mistakes.
- Senin aksine, ben hatalarımı kabul etmeye alışkınım.
- kabul etme
- acknowledge
We have to acknowledge that.
- Bunu kabul etmek zorundayız.
It's often very hard to acknowledge that you may have outgrown your friendship.
- Arkadaşlığınızı aşmış olabileceğinizi kabul etmek genelde çok zordur.
- kontrol etme
- inspection
- konuk etme
- entreating
- kıymet takdir etme
- valorization
- mahkum etme
- conviction
- mahsup etme
- offsetting
- mahsup etme
- (Kanun,Ticaret) elimination
- mahsup etme
- (Ticaret) set-off
- memnuniyetle kabul etme
- (Politika, Siyaset) acceptance
- merak etme
- wonderment
- merak etme
- wondering
I can't help wondering about what Tom might be doing.
- Tom'un ne yapıyor olabileceğini merak etmemek elimde değil.
I still can't help wondering what happened to Tom.
- Hala Tom'a ne olduğunu merak etmekten kendimi alamıyorum.
- modifiye etme
- modify
- monte etme
- reassemble
- monte etme
- assemblage
- monte etme
- mounting
- muhafaza etme
- (Politika, Siyaset) retention
- muhafaza etme
- keeping
- muhafaza etme
- embowering
- nefret etme
- abomination
- nefret etme
- loathing
- optimize etme
- (Tıp) optimisation
- optimize etme
- optimizing
- organize etme
- organization
- organize etme
- organising
- paket etme
- packing
- pres etme
- stamping
- rapor etme
- reporting
- rekabet etme
- (Ticaret) competing
- revize etme
- revision