Tom couldn't help but be impressed.
- Tom etkilenmekten kendini alamadı.
His speech deeply affected the audience.
- Konuşması dinleyicileri derinden etkiledi.
Worry affected his health.
- Endişe onun sağlığını etkiledi.
I was deeply impressed by the scenery.
- Manzaradan derinden etkilendim.
I was impressed by the general knowledge of Japanese students.
- Japon öğrencilerinin genel kültür bilgisinden etkilendim.
His speech deeply affected the audience.
- Konuşması dinleyicileri derinden etkiledi.
Smoking has affected his health.
- Sigara içmek onun sağlığını etkiledi.
I think that our living together has influenced your habits.
- Sanırım birlikte yaşamamız alışkanlıklarını etkiledi.
That was probably what influenced their decision.
- Onların kararını etkileyen muhtemelen oydu.