eskimesine

listen to the pronunciation of eskimesine
التركية - الإنجليزية
wears out
eski
old

Soccer is an old game. - Futbol eski bir oyundur.

These are very old books. - Bunlar çok eski kitaplar.

eski
former

The former Italian currency was the lira and its symbol was ₤. It's not related to the Turkish lira. - Eski İtalyan para birimi liretti ve sembolü ₤ idi. Liret Türk lirasıyla alâkalı değildir.

Lincoln greeted his former political rival. - Lincoln eski siyasi rakibini karşıladı.

eski
ex
eski
{s} archaic
eski
past

This is the same old problem we've had the past three years. - Bu, son üç yıldır yaşadığımız eski soruna benzerdir.

If two past lovers can remain friends, it's either because they are still in love, or they never were. - İki eski âşık arkadaş kalabiliyorsa, ya onlar hâlâ aşıktır ya da hiç olmadılar.

eski
vintage

I bought it at the vintage clothing store. - Onu eski giysi dükkanından aldım.

Is this a vintage car? - Bu eski model bir araba mı?

eski
{s} ancient

The ancient Greeks knew as much about the solar system as we do. - Eski Yunanlar güneş sistemi hakkında bizim bildiğimiz kadar çok şey biliyorlardı.

Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms. - Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.

eski
{i} restoration

Laser rays are used in the restoration of ancient works. - Lazer ışınları eski eserlerin restorasyonunda kullanılmaktadır.

eski
ci-devant
eski
outmoded
eski
passee
eski
disuse
eski
decrepit
eski
anterior
eski
old-timer
eski
(Gıda) aged

If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky. - Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.

eski
fusty
eski
paleo-
eski
ex-

Tom is Mary's ex-husband. - Tom Mary'nin eski kocasıdır.

Mary is Tom's ex-wife. - Mary'nin eski-karısıdır.

eski
(Dilbilim) given

Tom should've given Mary his old guitar. - Tom, Mary'ye eski gitarını vermeliydi.

I should've given Tom my old trombone. - Ben eski trombonumu Tom'a vermeliydim.

eski
shabby

Apparently that shabby flat is vacant. - Anlaşılan o eski püskü daire boş.

Tom's clothes were shabby. - Tom'un giysileri eskimişti.

eski
(Bilgisayar) out-of-date
eski
by gone
eski
older

Which book is older, this one or that one? - Hangi kitap daha eskidir, bu mu yoksa şu mu?

Tatoeba: We've got sentences older than you. - Tatoeba: Bizim sizden daha eski cümlelerimiz var.

eski
back

Hearing this song after so long really brings back the old times. - Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.

Although it was a long way back to the station, little by little the old wagon drew near. - İstasyona geri dönüş uzun bir yol olmasına rağmen, eski vagon yavaş yavaş yaklaştı.

eski
of yore

Whom the gods love die young, was said of yore. - Tanrıların sevdikleri genç ölür, denirmiş eskiden.

Whom the gods love die young, was said of yore. - Tanrıların sevdiği insan genç ölür, demiş eskiler.

eski
old-fashioned

I'm a bit old-fashioned. - Ben biraz eski kafalıyım.

My father is a bit old-fashioned. - Babam biraz eski kafalıdır.

eski
worn-out

Now that we've bought new furniture for the room, why not throw away this old, worn-out furniture? - Madem ki oda için yeni mobilya aldık,neden bu eski, yıpranmış mobilyayı atmıyoruz?

eski
chronic
eski
dated
eski
(Askeri) predecessor
eski
cut-and-dried
eski
corny
eski
ex-service
eski
(Bilgisayar) from

My old friend wrote to me, informing me of his return from abroad. - Eski arkadaşım bana yazdı, yurt dışından dönüşü ile ilgili bilgi verdi.

Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms. - Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.

eski
outdated

We’ve all heard of outdated laws that remain on the books from earlier times, many of which are good for a few laughs. - Hepimiz eski zamanlardan kitaplarda kalan eski yasaları duyduk, bunların çoğu birkaç kahkaha için iyidir.

eski
preconceived
eski
passe

The former president of South Africa has passed away. - Güney Afrika'nın eski devlet başkanı vefat etti.

eski
superannuated
eski
obsolete

This is an obsolete usage. - Bu eski bir kullanımdır.

Your computer is obsolete. You need to buy a new one. - Bilgisayarınız eskimiş. Yeni bir tane almalısınız.

eski
used

Soccer is more popular in Japan than it used to be. - Futbol Japonya'da eskisinden daha popüler.

France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea. - Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.

eski
erstwhile
eski
shot
eski
bygone

I'm willing to let bygones be bygones. - Eski defterleri kapatmaya hazırım.

eski
unto
eski
abrade
eski
disused
eski
late

This former child actor later became a drug addict. - Bu eski çocuk oyuncu daha sonra bir uyuşturucu bağımlısı oldu.

Sooner or later, we'll have to buy a new TV since the TV we have now is a very old model. - Er ya da geç, şu an sahip olduğumuz TV çok eski bir model olduğu için yeni bir televizyon almak zorunda kalacağız.

eski
antiquated

I prefer antiquated models. - Eski modelleri tercih ederim.

eski
the old
eski
an old
eski
old, ancient
eski
vet
eski
earlier

Tom now has to get up much earlier than he used to. - Tom şimdi eskisinden çok daha erken kalkmak zorunda.

We’ve all heard of outdated laws that remain on the books from earlier times, many of which are good for a few laughs. - Hepimiz eski zamanlardan kitaplarda kalan eski yasaları duyduk, bunların çoğu birkaç kahkaha için iyidir.

eski
old-time
eski
prior

Tom has no prior criminal record. - Tom'un eski suç kaydı yok.

eski
old timer
eski
of long standing
eski
onetime
eski
old, bygone; ancient; former, veteran, ex, late, onetime, previous; obsolete, obsolescent; archaic, dated; old-fashioned, antiquated, out of date, outmoded, dated, corny; worn-out, shabby; secondhand, used; back
eski
former, ex-; veteran
eski
veteran
eski
immemorial

Students have complained about homework assignments since time immemorial. - Öğrenciler çok eski zamanlardan beri ev ödevleri hakkında yakınıyorlar.

eski
trite
eski
sometime

Sometimes Tom came to meet his old friends. - Bazen Tom eski dostlarıyla görüşmeye geliyordu.

In Japan, we still sometimes see someone use an abacus, but not as often as we used to. - Japonya'da hala bazen birinin abaküs kullandığını görüyoruz, ancak eskisi kadar sık değil.

eski
previous

He didn't give us his previous employment record. - O bize eski iş kaydını vermedi.

eski
past events, what went before
eski
old, worn-out; secondhand
eski
quondam
eski
cut and dried
eski
olden

But where are the snows of olden days? - Ama eski günlerin karları nerede?

eski
out of date

This old book is quite out of date. - Bu eski kitap oldukça demode.

eski
of old

He went to Rome, where he saw a lot of old buildings. - O, Roma'ya gitti, orada bir sürü eski binalar gördü.

He threw away a bunch of old letters. - Bir sürü eski mektup attı.

eski
ancient; early
eski
{s} early

Tom didn't need to get up as early as he did. - Tom'un eskisi kadar erken kalkmasına gerek yoktu.

Many early cars used a tiller instead of a steering wheel. - Birçok eski araba direksiyon yerine yeke kullanırdı.

eski
elder

An old man entered the old church with his elder son, his younger daughter and her little baby. - Yaşlı bir adam, büyük oğlu, küçük kızı ve küçük bebeği ile eski kiliseye girdi.

eski
rede
eski
ripsnorter
eski
art

Do you know an artist who can restore this old picture for me? - Bu eski resmi benim için onarabilecek bir ressam biliyor musun?

The artist painted the most intricate of murals on the old stone wall. - Ressam eski taş duvarda en karmaşık duvar resimlerini yaptı.

eski
auld
eski
hast
eski
whilom
eski
morrow
eski
cathay
eski
caution
eski
shouldst
eski
erst
eski
let

It's been so long since we've met, let's have a drink or two and talk about the good old days. - Tanıştığımızdan beri uzun zaman oldu, bir ya da iki içki içelim ve iyi eski günlerden konuşalım.

He threw away a bunch of old letters. - Bir sürü eski mektup attı.

eski
spissitude
eski
mistress
eski
hoar
eski
{s} secondhand
eski
daguerreotype
eski
saturnine
eski
shalt
eski
gyve
eski
eth
eski
cidevant
eski
old time
eski
hartshorn
eski
hooch
eski
ancients
eski
{s} crusted
التركية - التركية

تعريف eskimesine في التركية التركية القاموس.

Eski
(Osmanlı Dönemi) BASTÂN
Eski
ezeli
Eski
(Osmanlı Dönemi) ÂTIK
eski
Çok kullanmaktan yıpranmış, harap olmuş (şey)
eski
Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan: "Ey benim eski duygularım, eski düşüncelerim
eski
Herhangi bir meslekte uzun süreden beri çalışmış olan
eski
Geçerli olmayan: "Bugün mekteplerimiz artık o eski mektepler değildir."- R. N. Güntekin
eski
Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan
eski
Mesleğinde uzmanlaşmış, tecrübesi olan
eski
Önceki, sabık
eski
Geçmiş çağlardaki: "Kendimi eski zamanların eski bir gecesinde gayet geç bir saatte sokakta dolaşıyorum sanıyordum."- R. N. Güntekin
eski
Geçerli olmayan
eski
Mesleğinde uzmanlaşmış, deneyimi olan
eski
Geçmiş çağlardaki
eski
Neden böyle uzaksınız benden?"- N. Ataç. Çok kullanmaktan yıpranmış, harap olmuş şey: "Ben babamın eskilerinden uydurma şeylerle giyiniyordum."- H. Z. Uşaklıgil. Önceki, sabık: "Anlatışına bakılırsa, eski kâtibe, şimdi fevkalade şık giyiniyormuş."- H. Taner
eski
Herhangi bir görevden düştüğü veya durumunu yitirdiği için bir kimsenin eski saygınlığının kalmadığını bildirir
eski
Herhangi bir görevden düştüğü veya durumunu yitirdiği için bir kimsenin eski saygınlığının kalmadığı durumlarda kullanılır
eskimesine
المفضلات