Bir üniversiteye girme hayatımın amacı değil.
- Entering a university is not the purpose of my life.
Eve girmeden önce ayakkabılarınızı çıkarmanız gerekir.
- You must remove your shoes before entering a house.
Buraya girişiniz yasaklandı.
- You are banned from entering this place.
İçeriye giren bayan ve köpeği kapıda görevli tarafından durduruldu.
- The lady and her dog that were entering at the gate were stopped by the gatekeeper.
Yabancı bir ülkeye girmek için bir pasaporta ihtiyacın var.
- You need a passport to enter a foreign country.
Tam odaya girmek üzereydik.
- We were just about to enter the room.
Ev numaranı, mahalleni, posta kodunu ve sokağını ayrı ayrı yazmak zorundasın.
- You have to enter your house number, suburb, post code and street seperately.
Buraya girişiniz yasaklandı.
- You are banned from entering this place.
Onun odaya girişini gördüm.
- We saw her enter the room.
Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.
- One hundred and fifty people entered the marathon race.
İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
- An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
his breaking-and-entering conviction.
... Europeans, all who are entering into a labor force and are ...
... entering once the first decision the first impression or prejudice ...