engelleyici

listen to the pronunciation of engelleyici
التركية - الإنجليزية
prohibitive
deterrent
disincentive
(Biyokimya) blocker
(Askeri) obstructor
in the way
inhibiting
preventer
(Gıda) barrier
inhibitory
frustrating
prohibitive, preventive
inhibitive
prohibitory
{s} obstructive
preclusive
hurdler
preventive
{i} hindering
modeless
inhibitor
repressive
stonewaller
engelleyici bir şekilde
frustratingly
engelleyici düzenlemeler
(Askeri) disruptive pattern
engelleyici faktör
(Ticaret) disincentive
engelleyici özdek
(Denizbilim) blocking agent
engelleyici bir halde
deterrently
engelleyici durum
impeding condition
engelleyici faaliyet
(Tıp) inhibitory activity
engelleyici gümrük vergisi
(Ticaret) prohibitive duty
engelleyici koşul
impeding condition
engelleyici malzeme
(Gıda) barrier material
engelleyici vergi
(Ticaret) prohibitive tax
engelleyici vergi
(Ticaret) repressive tax
engelleyici önlemler alarak
proactively
engelleyici örtü
inhibitive coating
engelle
{f} deterred

Tom doesn't look deterred. - Tom engellenmiş görünmüyor.

engelle
obscure
engelle
impede

He has tried to impede an official investigation. - Resmi bir soruşturmayı engellemeye çalıştı.

Storms at sea impeded our progress. - Denizdeki fırtına ilerlememizi engelledi.

engelle
{f} hinder

He hindered me in my work. - O, işimde beni engelledi.

Heavy fog and rain hindered the search for the missing bushwalkers. - Ağır sis ve yağmur, doğa yürüyüşçülerini aramayı engelledi.

engelle
prevent

Illness prevented me from going to school. - Hastalık okula gitmemi engelledi.

Illness prevented him from doing his work. - Hastalık onun işini yapmasını engelledi.

engelle
(Bilgisayar) deny
engelle
(Bilgisayar) block cookie
engelle
{f} handicapped
engelle
{f} hurdling
engelle
inhibit
engelle
{f} thwarted

Phone robbery thwarted in unusual manner. - Telefon soygunu olağanüstü bir biçimde engellendi.

engelle
{f} hindered

He hindered me in my work. - O, işimde beni engelledi.

Heavy fog and rain hindered the search for the missing bushwalkers. - Ağır sis ve yağmur, doğa yürüyüşçülerini aramayı engelledi.

engelle
{f} blocked

They blocked his proposal. - Onlar onun teklifini engellediler.

The construction blocked the entrance to the street. - İnşaat, caddeye girişi engelledi.

engelle
{f} hindering
engelle
{f} obscuring
engelle
{f} obstruct

He was accused of obstruction of justice. - O, adaleti engellemekle suçlanıyordu.

They obstructed our plan. - Onlar bizim planımızı engellediler.

engelle
blocking
emilim engelleyici
anti-sorption
engelle
hamper

Some people listen to music when writing, but others say it hampers their productivity. - Bazı insanlar yazarken müzik dinler, ancak diğerleri verimliliklerini engellediğini söylüyor.

engelle
trammel
engelle
intercept
engelle
trammels
engelle
foil

This threatens to foil our plans. - Bu planlarımızı engellemekle tehdit ediyor.

The coup attempt was foiled at the last moment. - Darbe girişimi son anda engellendi.

engelle
preclude

An application of a qualifier precludes non-partaking instances from the compound meaning of a term. - Bir terimin birleşik anlamından dolayı, bir niteleyicinin kullanımı benzemeyen örnekleri engeller.

engelle
stymie

Nuclear power is stymied by the new laws. - Nükleer güç yeni yasalar tarafından engellenmektedir.

engelle
stunt
engelle
thwart

Phone robbery thwarted in unusual manner. - Telefon soygunu olağanüstü bir biçimde engellendi.

The very pursuit of happiness thwarts happiness. - Mutluluğun peşinde olmak mutluluğu engeller.

girişim engelleyici
interference trap
pop-up engelleyici
pop up stopper
rekabet engelleyici
(Ticaret) anticompetitive
engelleyici
المفضلات