engelleme

listen to the pronunciation of engelleme
التركية - الإنجليزية
inhibition
(Hukuk) prevention
obscuring
crackdown
(Askeri) interdiction
disappointment
retention
stonewalling
(Askeri) barrier
dettering
check
repression
frustration
thwarting
(Askeri) obscure
obstruction, hindrance, hindering, impeding, blocking
pol. obstruction, filibustering, filibuster
stranglehold
hindrance, obstruction, crackdown
obstructiveness
interference
obstruction

He was accused of obstruction of justice. - O, adaleti engellemekle suçlanıyordu.

psych. frustration
hedge
hindrance
prevent

Tom tried to prevent Mary from going to the police. - Tom Mary'nin polise gitmesini engellemeye çalıştı.

She tried to prevent the rumor from spreading. - O, söylentinin yayılmasını engellemeye çalıştı.

inroads
detention
interception
preclusion
detainment
{i} hurdling
blocking in
stymie
{i} molestation
engellemek
{f} inhibit
engellemek
block

The minority party made a last-ditch effort to block passage of the bills. - Azınlık partisi, faturaların geçişini engellemek için son çabayı sarfetti.

I put my fingers in my ears to block out the terrible sounds. - Ben korkunç sesleri engellemek için parmaklarımı kulaklarıma koydum.

engellemek
(Hukuk) hinder
engellemek
{f} obstruct

He was accused of obstruction of justice. - O, adaleti engellemekle suçlanıyordu.

engellemek
{f} hamper
engellemek
restrain
engellemek
prevent

There's nothing you could've done to prevent that from happening. - Onun olmasını engellemek için yapabileceğin bir şey yok.

Her friends had to padlock the freezer to prevent her from eating ice cream. - Arkadaşları onun dondurma yemesini engellemek için buzluğa asma kilit takmak zorunda kaldılar.

engelleme politikası
obstructionism
engelleme kuvveti
(Havacılık) drag
engelleme, mani olma
blocking, to mania
engelleme artış mak sayısı
(Havacılık) drag rise mach number
engelleme ateşi
barrage
engelleme dikmesi
(Havacılık) drag strut
engelleme düzeni boşa almak
(Havacılık) disreefing
engelleme elemanı
(Havacılık) drag truss
engelleme gölü
barrier lake
engelleme kuvvet ekseni
(Havacılık) drag axis
engelleme kuvvet takviyeleri
(Havacılık) drag wires
engelleme kuvveti katsayısı
(Havacılık) drag coefficient
engelleme kuvvetinde artma
(Havacılık) drag creep
engelleme planı
(Askeri) barrier plan
engelleme sistemi
(Askeri) barrier system
engelleme sistemleri
restraint systems
engelleme tahdit parçası
(Havacılık) drag stop
engelleme taktiği
(Askeri) barrier tactics
engelleme yon dümeni
(Havacılık) drag rudder
engelleme üreten yüzey
(Havacılık) drag producing surface
engellemek
preclude
engellemek
{f} impede
engellemek
prevent from
engellemek
deter
engellemek
bar
engellemek
clog
engellemek
keep down
engellemek
{f} foil

This threatens to foil our plans. - Bu planlarımızı engellemekle tehdit ediyor.

engelle
{f} deterred

Tom doesn't look deterred. - Tom engellenmiş görünmüyor.

engelle
obscure
engelle
impede

He has tried to impede an official investigation. - Resmi bir soruşturmayı engellemeye çalıştı.

Storms at sea impeded our progress. - Denizdeki fırtına ilerlememizi engelledi.

engelle
{f} hinder

Heavy fog and rain hindered the search for the missing bushwalkers. - Ağır sis ve yağmur, doğa yürüyüşçülerini aramayı engelledi.

He hindered me in my work. - O, işimde beni engelledi.

engellemek
frustrate
engellemek
(Kanun) disrupt
engellemek
circumvent
engellemek
{f} interrupt

I don't want to interrupt them. - Onları engellemek istemiyorum.

engellemek
{f} resist
engellemek
{f} fetter
engellemek
{f} snag
engellemek
shut out

She put her hands over her ears to shut out the noise. - O, gürültünün girmesini engellemek için ellerini onun kulağının üzerine koydu.

engelle
prevent

Illness prevented him from doing his work. - Hastalık onun işini yapmasını engelledi.

Illness prevented me from going to school. - Hastalık okula gitmemi engelledi.

engellemek
constrain
engelle
(Bilgisayar) deny
engelle
(Bilgisayar) block cookie
engellemek
stymy
engellemek
stonewall
engellemek
put the lid on something
engellemek
intercept
engellemek
stem
engellemek
foreclose
engellemek
check
engellemek
exclude
engellemek
detain
engellemek
interfere with
engellemek
trammel
engellemek
stop

I want to stop Tom from doing that. - Tom'un bunu yapmasını engellemek istiyorum.

Tom wanted to stop Mary from doing that. - Tom Mary'nin bunu yapmasını engellemek istedi.

engellemek
curb
engellemek
surety
engellemek
get under control
engellemek
stymie
engellemek
handicap
engellemek
thwart
engellemek
stimy
engellemek
blocked
engellemek
incumber
engellemek
clamp the lid on something
engellemek
blocking
engellemek
interfere
engellemek
(deyim) stack the odds against
engellemek
intervent
engellemek
hold up
engellemek
(deyim) put off
engellemek
(deyim) stack the cards against
engellemek
stunt
engellemek
stem the tide of
engellemek
(Ticaret) enjoin
engellemek
debar from
tikel engelleme
(Denizbilim) partial inhibition
engelle
{f} handicapped
engelle
{f} hurdling
engelle
inhibit
engelle
{f} thwarted

Phone robbery thwarted in unusual manner. - Telefon soygunu olağanüstü bir biçimde engellendi.

engelle
{f} hindered

Heavy fog and rain hindered the search for the missing bushwalkers. - Ağır sis ve yağmur, doğa yürüyüşçülerini aramayı engelledi.

He hindered me in my work. - O, işimde beni engelledi.

engelle
{f} blocked

You blocked me on Facebook, and now you're going to die. - Beni Facebook'ta engelledin, şimdi öleceksin.

They blocked his proposal. - Onlar onun teklifini engellediler.

engelle
{f} hindering
engelle
{f} obscuring
engelle
{f} obstruct

The town water supply was seriously obstructed by heavy rainfalls. - Kasaba su ikmali ağır yağışlar tarafından ciddi şekilde engellendi.

He was accused of obstruction of justice. - O, adaleti engellemekle suçlanıyordu.

engellemek
discourage
engellemek
nip in the bud
engellemek
balk
engellemek
cross
engellemek
close up
engellemek
rule out
engellemek
cripple
engelle
blocking
cinsel engelleme
sexual inhibition
engelle
hamper

Some people listen to music when writing, but others say it hampers their productivity. - Bazı insanlar yazarken müzik dinler, ancak diğerleri verimliliklerini engellediğini söylüyor.

engelle
trammel
engelle
intercept
engelle
trammels
engelle
foil

This threatens to foil our plans. - Bu planlarımızı engellemekle tehdit ediyor.

The coup attempt was foiled at the last moment. - Darbe girişimi son anda engellendi.

engelle
preclude

An application of a qualifier precludes non-partaking instances from the compound meaning of a term. - Bir terimin birleşik anlamından dolayı, bir niteleyicinin kullanımı benzemeyen örnekleri engeller.

engelle
stymie

Nuclear power is stymied by the new laws. - Nükleer güç yeni yasalar tarafından engellenmektedir.

engelle
stunt
engelle
thwart

Phone robbery thwarted in unusual manner. - Telefon soygunu olağanüstü bir biçimde engellendi.

The very pursuit of happiness thwarts happiness. - Mutluluğun peşinde olmak mutluluğu engeller.

engellemek
dam up
engellemek
save
engellemek
hedge
engellemek
cumber
engellemek
keep from

It was hard for Tom to keep from smiling. - Tom'un gülümsemesini engellemek zordu.

engellemek
to obstruct, hinder, impede, block
engellemek
hobble
engellemek
hedge about
engellemek
defeat
engellemek
to hinder, to impede, to obstruct, to prevent, to thwart, to frustrate, to restrain, to stop, to preclude, to inhibit, to block, to check, to hamper, to balk, to bar
engellemek
baulk
engellemek
counterwork
engellemek
encumber
engellemek
embarrass
engellemek
cramp
engellemek
hedge around
engellemek
dam
engellemek
crimp
engellemek
gum up
engellemek
clamp the lid on smth
engellemek
put the lid on smth
form engelleme kuvveti
(Havacılık) form drag
hareket kabiliyeti, hareket kabiliyeti engelleme ve/veya beka
(Askeri) mobility, countermobility, and/or survivability
ileriye etkili engelleme
(Pisikoloji, Ruhbilim) proactive inhibition
parlamentoyu engelleme
filibuster
popup engelleme
popup blocking
siyasi engelleme
stonewalling
التركية - التركية
Engellemek işi. İstek, ihtiyaç veya bir davranışın belli bir sonuca ulaşmasının önlenmesi
Engellemek işi
Siyasi kuruluşlar vb.nde tartışma yöntemlerinin bütün imkânlarından yararlanılarak kanunların tartışılmasını ve oylanmasını düzenli bir biçimde önlemek, geciktirmek amacıyla yapılan girişimler, obstrüksiyon
Tartışma yöntemlerinin bütün imkânlarından yararlanılarak kanunların tartışılmasını ve oylanmasını düzenli bir biçimde önlemek, geciktirmek amacıyla yapılan girişimler, obstrüksiyon
İstek, ihtiyaç veya bir davranışın belli bir sonuca ulaşmasının önlenmesi
obstrüksiyon
(Hukuk) MÜMANAAT
Engellemek
yoluna taş koymak
engellemek
Bir şeyin gerçekleşmesini önlemek
engellemek
Güreşte hasmı çaprazda sürerken düşürmek için ayağına basmak veya topuğuna ayak takmak
engellemek
Bir şeyin gerçekleşmesini önlemek: "Bununla beraber, gülüşünü engelleyen değil, değiştiren bir şeyler de vardı."- T. Buğra
engelleme
المفضلات