Tom ve Mary sonunda kavuşabilmek için savaştılar.
- Tom and Mary struggled to make ends meet.
Eczane yolun sonunda.
- The drugstore is at the end of this road.
Yakın gelecekte, AIDS'e son verebileceğiz.
- In the near future, we will be able to put an end to AIDS.
Öyle sona ermek zorunda değil.
- It doesn't have to end like that.
Öyle sona ermek zorunda değildi.
- It didn't have to end like that.
Bilim adamları AIDS'e son vermek için harıl harıl çalışıyorlar.
- Scientists are working hard to put an end to AIDS.
Tom buna bir son vermek istiyor.
- Tom wants to end this.
NASA Galileo'nunkine benzeyen jeneratörler taşıyan 22 uzay uçuşunun üçünün kazayla sonuçlandığını söylüyor.
- NASA says three of 22 space missions that carried generators similar to Galileo's ended in accidents.
Patlıcanları yıkayın ve onların uçlarını kesin.
- Wash eggplants and cut their endings.
Tatil bitmek üzeredir.
- The vacation is close to an end.
Tüm güzel şeyler bitmek zorundadır.
- All good things must come to an end.
Fadıl evliliği sona erdirmek istedi.
- Fadil wanted to end the marriage.
Japonya, Kore için herhangi bir Rus tehdidini sona erdirmek istiyordu.
- Japan wanted to end any Russian threat to Korea.
Hakem maçı bitirmek için düdüğünü çaldı.
- The referee blew his whistle to end the match.
Sami hayatını bitirmek istedi.
- Sami wanted to end his life.
Benim dilimde , virgül, ; noktalı virgül, : iki nokta üstüste, ... üç nokta şeklinde adlandırılır ve bu cümle bir noktayla biter.
- In my language, the , is called comma, the ; is called semicolon, : is called colon, ... are called ellipsis, and this sentence ends with a period.
Haziran ayı sonuna kadar tarafların ilke anlaşmasına varmaları gereklidir.
- The two sides must reach an agreement in principle by the end of June.
Bu aptallık tarafından sonsuz bir şekilde rahatsız oluyorum.
- I'm getting endlessly annoyed by this foolishness.
NASA Galileo'nunkine benzeyen jeneratörler taşıyan 22 uzay uçuşunun üçünün kazayla sonuçlandığını söylüyor.
- NASA says three of 22 space missions that carried generators similar to Galileo's ended in accidents.
Herkes için aşikardır ki, evlilik er ya da geç ayrılmayla sonuçlanır.
- It was obvious to everyone that the marriage would sooner or later end in divorce.
Bu tartışmaya bir son verelim.
- Let's put an end to this discussion.
O, bir köprüden atlayarak hayatına son verdi.
- He ended his life by jumping off a bridge.
Sonunda ölmek istemiyorum.
- I don't want to end up dead.
Tom her hafta eşinden belirli bir miktar cep harçlığı alır. Haftanın sonunda artan parayı kumbarasına koyar.
- Tom receives a certain amount of pocket money from his wife every week. He puts whatever remains at the end of the week into his piggy bank.
Küçük araba artışı sona eriyor.
- The small car boom is ending.
Sıranın sonunda durdu.
- He stood at the end of the line.
Sıranın sonunda durdum.
- I stood at the end of the line.
Şartlı Tahliye bitiş günüm yakındır.
- The end of my probation period is nearing.
İyi bir başlangıç iyi bir bitiş yapar.
- A good beginning makes a good ending.
Tayfundan dolayı ebeveynlerim seyahatlarını bir gün erken bitirdiler.
- Because of the typhoon, my parents ended their trip one day early.
Toplantıyı bitirmemizi önerdim.
- I suggested that we bring the meeting to an end.
Kimin arkadaşlara ihtiyacı var! Onlar sonunda sana ihanet edeceklerdir sadece.
- Who needs friends! They'll just betray you in the end.
Arkadaşlığımızı bitirmeye karar verdim.
- I've decided to end our friendship.
Hedefe giden her yol mübahtır.
- The end justifies the means.
Sonunda hedefine ulaştı.
- She has finally achieved her end.
Müzakerelerin amacı, iki ülke arasındaki en kötü diplomatik krizin sona ermesi.
- The negotiations are aimed at ending the worst diplomatic crisis between the two countries.
Diplomatik diyalog çatışmayı bitirmeye yardımcı oldu.
- Diplomatic dialogue helped put an end to the conflict.
Kim faturayı ödemeyi durdurdu?
- Who ended up paying the bill?
Sevilmek, tüketilmektir. Sevmek tükenmez yağ ile ışık vermektir. Sevilmek, varlığı durdurmak, sevmek katlanmaktır.
- To be loved is to be consumed. To love is to give light with inexhaustible oil. To be loved is to stop existing, to love is to endure.
O, filmin bitiminde çok farklı.
- She's very different at the end of the movie.
Onlar performansın bitiminden önce ayrıldılar.
- They left before the end of the performance.
Saat kaçta dersiniz biter?
- At what time does your class end?
Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
- Life never ends but earthly life does.
Atom enerjisi barışçıl amaçlar için kullanılabilir.
- Atomic energy can be used for peaceful ends.
Tom ve karısı kıt kanaat geçinmek için her ikisi çalışmak zorunda.
- Tom and his wife both have to work to make ends meet.
Kıt kanaat geçinmek için Tom eskisinden daha çok çalışmak zorunda.
- Tom has to work harder than he used to to make ends meet.
Oda ufak tefek şeylerle dolu.
- The room is full of odds and ends.
Oda ufak tefek şeylerle dolu.
- The room is full of odds and ends.
Hayatı ölümden ayıran sınırlar azami karanlık ve belirsizdir. Birinin nerede biteceğini ve diğerinin nerede başlayacağını kim söyleyecek?
- The boundaries which divide Life from Death are at best shadowy and vague. Who shall say where the one ends, and where the other begins?
Ölüm, yaşadığımız bu fani hayatın sona ermesi ve ebedi olan ahiret hayatına açılan kapıdır.
- Death is the door that brings this mortal life that we have lived to an end and opens out to the eternal life to come.
Kafamız allak bullak olmuş durumda.
- We're at our wits' end.
Zaferi sonuna kadar tartıştık.
- We disputed the victory to the end.
Tam sonuna kadar vazgeçme.
- Never give up till the very end.
Eveything is all odds and ends in my kitchen cabinet.
Split ends can be caused by using straightening irons.
O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
- He tried to kill himself but it ended in failure.
İyi başlayan iyi biter.
- A good beginning makes a good ending.
Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
- Life never ends but earthly life does.
Bu iş iyi bitmeyecek.
- This is not going to end well.
Yaklaşık olarak her dört evlilikten üçü boşanmayla sonuçlanmaktadır.
- About three out of every four marriages end in divorce.
Onun gibi sonuçlanmak ister misin?
- Do you want to end up like her?
Yarım kalmış işleri sevmiyorum.
- I don't like loose ends.
İlgilenmem gereken yarım kalmış işler var.
- I have some loose ends to tie up.
I am really at loose ends about this choice, I am between the proverbial rock and hard place.
Note: A ship is on her beam-ends when she has heeled over such that the beams are vertical and she cannot be brought back to an upright position.
She has been burning her candle at both ends lately, trying to put it together on time.
When your sickness is your soul.
Is this movie ever going to end?.
they followed him... into a sort of a central hall; out of which they could dimly see other long tunnel-like passages branching, passages mysterious and without apparent end.
For some people, knowledge is a means to an end; for others, it is an end in itself.
You'd go to the ends of the earth to be with us.
I would have liked to stay later and tie up some of the loose ends.
Although most of the poor and displaced in Khartoum struggle to make ends meet, a very small number not only find work, but form small co-operatives.
The garage was filled with a random assortment of odds and ends.
Removing her name from the mailing list was her way of tying up loose ends.
... breaking the law. If you use that code in a way that ends up breaking something, that ...
... up leading in the clean energy revolution is going to be the country whose economy ends ...