The ems and ens at the beginnings and ends.
The mall is en route to grandpa’s house.
The shipment is en route to the buyer.
Those were his very last words - Bunlar onun en son sözleriydi.
You might at least have said, Thank you, when someone helped you.
- Birisi sana yardım ettiğinde, en azından, teşekkür ederim diyebilirdin.
Tom has been to this park with Mary at least a dozen times.
- Tom, en azından düzinelerce Mary ile birlikte bu parkta bulundu.
Brush your teeth twice a day at least.
- Dişlerini günde en az iki kez fırçala.
We must sleep at least seven hours a day.
- Günde en az yedi saat uyumak zorundayız.
Administrator and moderators are working for the best language tool, Tatoeba Project.
- Yönetici ve moderatörler en iyi dil aracı Tatoeba Project için çalışıyorlar.
The motto of Twitter is The best way to discover what's new in your world.
- Twitter'ın sloganı Dünyanızda nelerin yeni olduğunu keşfetmenin en iyi yolu.'dur.
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
Mumbai is the most populous city in India and the second most populous city in the world.
- Bombay, Hindistan'ın en çok nüfusa sahip şehridir ve dünyadaki ikinci en çok nüfusa sahip şehirdir.
I finally found my way out of the confusing maze.
- En sonunda kafa karıştıran labirentten dışarı çıkabildim.
Tom finally agreed to let Mary in on the secret.
- Tom en sonunda Meryem'e sırrı vermeyi kabul etti.
I found his latest novel interesting.
- Onun en son romanını ilginç buldum.
She is singing the latest popular songs.
- En son popüler şarkıları seslendiriyor.
Lawyers and auto mechanics are the people I trust the least.
- Avukatlar ve oto tamircileri en az güvendiğim insanlardır.
It will take her at least two years to be qualified for that post.
- Onun bu görev için nitelikli olması en az iki yılını alacak.
I will do my duty to the best of my ability.
- Yeteneğimin en iyisine göre görevimi yapacağım.
It's best to wear a cap on your head during the cold Moscow winters.
- Soğuk Moskova kışlarında kendi başına şapka takmak en iyisidir.
The activists were last seen in a remote, forested corner of Brazil.
- Aktivistler en son Brezilya'nın uzak, ormanlık bir köşesinde görüldüler.
The last time I went to China, I visited Shanghai.
- Çin'e gittiğim en son zaman, Şangay'ı ziyaret ettim.
The coral reef is the region's prime attraction.
- Mercan kayalığı, bölgenin en önemli cazibesidir.
Thanks for your soonest answer!
- En erken cevabınız için teşekkürler!
Many of our clothes are made in Bangladesh because it's the cheapest place to manufacture them.
- Onları üretmek için en ucuz yer olduğundan dolayı elbiselerimizin çoğu Bengladeş'te yapılırlar.
We bought the cheapest tea.
- Biz en ucuz çayı aldık.
Look in your top drawer.
- En üst çekmecene bak.
I want to be at the top of the company.
- Şirketin en üst kademesinde olmak istiyorum.
This is the finest picture I have ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel resim.
Lee was dressed in his finest clothing.
- Lee en güzel elbisesini giymişti.
The snow-flakes seemed larger and larger, at last they looked like great white fowls.
- Kar taneleri, en sonunda büyük beyaz kuşlara benzeyene kadar büyüdü de büyüdü.
At last, he realized his error.
- En sonunda hatasını anladı.
This dictionary isn't the most recent version.
- Bu sözlük en son sürüm değil.
What's his most recent novel?
- Onun en son romanı nedir?
He is the greatest architect that has ever lived.
- O şimdiye kadar yaşamış en büyük mimar.
The strangest thing is that he saved his arch enemy from an unavoidable death.
- En tuhaf şey onun en büyük düşmanını kaçılmaz bir ölümden kurtarmış olmasıdır.
It's not easy being the eldest child.
- En büyük çocuk olmak kolay değil.
Suddenly the eldest daughter spoke up, saying, I want candy.
- En büyük kız şeker istiyorum diyerek birdenbire konuştu.
This is the biggest hotel in this city.
- O bu şehirdeki en büyük oteldir.
Her debut was the biggest social event of the season.
- Onun sahneye ilk çıkışı mevsimin en büyük sosyal olayı idi.
This lake is the deepest in this country.
- Bu göl bu ülkede en derindir.
This lake is among the deepest in the country.
- Bu göl ülkede en derinler arasında yer alıyor.
I'm glad I'm not the youngest person here.
- Burada en genç insan olmadığıma memnunum.
In 2009, Selena Gomez became the youngest person to be named a United Nations Children's Fund Ambassador in the United States.
- 2009'da, Selena Gomez Amerika Birleşik Devletlerinde Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu Elçiliğine seçilen en genç kişi oldu.
I wish you all the best.
- Hepinize en iyisini diliyorum.
Tom knows all the best fishing spots.
- Tom en iyi balıkçılık yerlerini bilir.
I wish her the very best in her future endeavors.
- Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.
I wish you nothing but the very best.
- Sana en iyisinden başka bir şey dilemiyorum.
He is the best for this project.
- O, bu proje için en iyisidir.
Your composition is the best yet.
- Kompozisyonun yine de en iyisi.
You must prepare yourself for the worst.
- En kötüsü için kendinizi hazırlamalısınız.
Tom is his own worst enemy.
- Tom, kendisinin en kötü düşmanı.
Tom wants you to get here ASAP.
- Tom en kısa zamanda buraya gelmeni istiyor.
Tom wants you to call him ASAP.
- Tom en kısa zamanda onu aramanı istiyor.
Do you think your schooldays are the happiest days of your life?
- Okul günlerinizin hayatınızın en mutlu günleri olduğunu düşünüyor musunuz?
The world's happiest man is me.
- Dünyanın en mutlu erkeği benim.
They are our dearest friends.
- Onlar bizim en sevgili arkadaşlarımız.
Fadil eventually converted to Islam.
- Fadıl en sonunda İslam'a geçti.
The police eventually arrested Tom.
- Polis en sonunda Tom'u yakaladı.
This is the longest novel that I have ever read.
- Bu, şimdiye kadar okuduğum en uzun roman.
The middle finger is the longest.
- En uzun parmak orta parmaktır.
This book is chiefly concerned with the effects of secondhand smoking.
- Bu kitap en çok pasif içiciliğin etkileriyle ilgilenmektedir.
What is the most important tool ever invented?
- Bugüne kadar icat edilmiş en önemli araç nedir?
That men do not learn very much from the lessons of history is the most important of all the lessons that history has to teach.
- İnsanoğlunun tarih derslerinden çok şey öğrenmemesi tarihin öğretmek zorunda olduğu tüm derslerin en önemlisidir.
First and foremost, you need to figure out why you're here.
- Birincisi ve en önemlisi, neden burada olduğunu anlaman gerekiyor.
Customer service is one of our foremost priorities.
- Müşteri hizmetleri bizim en önemli önceliğimizden biridir.
Tom always makes a point of arriving at least five minutes ahead of time.
- Tom her zaman en az beş dakika önce varmayı kendine vazife edinir.
I don't know when the meeting started, but it started at least thirty minutes ago.
- Toplantının ne zaman başladığını bilmiyorum ama en az otuz dakika önce başladı.
I can't promise that you'll like these books but I think it would be a good idea to at least look them over.
- Bu kitapları beğeneceğine söz veremem ama sanırım en azından onları bir gözden geçirmen iyi bir fikir olurdu.
At least somebody is having a good time.
- En azından biri iyi vakit geçiriyor.
Knowledge is the supreme power.
- Bilgi en büyük güçtür.
Knowledge is the supreme goal.
- Bilgi en büyük hedeftir.
You may spend a maximum of 100 dollars.
- En fazla 100 dolar harcayabilirsiniz.
The bus can carry a maximum of forty people.
- Otobüs en fazla kırk kişi taşıyabilir.
We've bought three hours at best.
- En fazla üç saat satın aldık.
Tom always has the cutest profile pictures.
- Tom'un her zaman en hoş profil resimleri vardır.
Starbucks is the best place to buy coffee.
- Starbucks kahve satın almak için en iyi yerdir.
It looks like it will start pouring any second now. Better take an umbrella.
- Her an yağmaya başlayacak gibi. En iyisi şemsiye almak.
In my opinion, Twitter bird is the most evil bird in our world.
- Kendi görüşüme göre, Twitter kuşu dünyamızdaki en kötü kuştur.
Tom is the most evil person I have ever met.
- Tom şimdiye kadar tanıdığım en kötü kişidir.
I want to meet Tom as soon as possible.
- En kısa zamanda Tom'la tanışmak istiyorum.
You are supposed to report it to the police as soon as possible.
- Münkün olan en kısa zamanda bunu polise bildirmeniz gerekiyor.
She follows all the latest trends in fashion.
- O modadaki bütün en son trendleri izler.
She is singing the latest popular songs.
- En son popüler şarkıları seslendiriyor.
This laboratory is equipped with the latest computers.
- Bu laboratuvar en yeni bilgisayarlarla donatılmıştır.
He is driving at top speed.
- O en yüksek hızda sürüyor.
Food prices are at their highest level since the United Nations Food and Agriculture Organization began keeping records in 1990.
- Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Kurumu 1990'da kayıt tutmaya başladığından beri, yiyecek fiyatları en yüksek seviyesindedir.
Mount Everest is the world's highest peak.
- Everest Dağı Dünyanın en yüksek tepesidir.
Mt. Everest is the highest peak in the world.
- Everest dünyanın en yüksek zirvesidir.
Paying attention to what you are doing is one of the most important keys to success.
- Ne yaptığına dikkat etmek başarmak için en önemli anahtarlardan biridir.
Security is the greatest enemy.
- Güvenlik en büyük düşmandır.
He is one of the greatest artists in Japan.
- Japonya'daki en büyük sanatçılardan biridir.
We guarantee the lowest price in language academies in the province of Québec.
- Biz Quebec eyaletinin dil akademilerindeki en düşük fiyatı garanti ediyoruz.
We guarantee the lowest price for a French language school in Quebec, Canada.
- Biz Quebec, Kanada'da bir Fransızca dil okulu için en düşük fiyatı garanti ediyoruz.
He will pay 20 dollars at most.
- En fazla 20 dolar ödeyecek.
He can only pay twenty dollars at most.
- O, en fazla sadece yirmi dolar ödeyebilir.
At the most, you'll only be 30 minutes late.
- En fazla, sadece otuz dakika geç kalacaksın.
Cherry blossoms last only for a few days, a week at the most.
- Kiraz çiçekleri, sadece birkaç gün dayanır, en fazla bir hafta.
We've bought three hours at best.
- En fazla üç saat satın aldık.
Tom's one of the nicest guys I've ever met.
- Tom, tanıştığım en hoş erkeklerden birisi.
Tom is one of the nicest guys I've ever met.
- Tom şimdiye kadar tanıştığım en hoş erkeklerden biri.
Who can run fastest in your class?
- Senin sınıfında en hızlı kim koşabilir?
Next to him, I'm the fastest runner in our class.
- Onun yanında, ben bizim sınıfta en hızlı koşucuyum.
The quickest means of travel is by plane.
- En hızlı seyahat aracı uçaktır.
We took the quickest route.
- En hızlı rotayı aldık.
Tom is the tallest in his family.
- Tom ailesinde en uzundur.
This is the tallest tree I have ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en uzun ağaç.
This building is the architect's crowning achievement.
- Bu bina mimarın en yüksek başarısıdır.
His essay gave only a superficial analysis of the problem, so it was a real surprise to him when he got the highest grade in the class.
- Onun denemesi, sorunun sadece yüzeysel bir analizini yaptı, bu yüzden sınıfta en yüksek notu aldığında ona gerçekten büyük bir sürpriz olmuştu.
Mount Everest is the world's highest peak.
- Everest Dağı Dünyanın en yüksek tepesidir.
In an ugly and unhappy world the richest man can purchase nothing but ugliness and unhappiness.
- Çirkin ve mutsuz bir dünyada, en zengin adam çirkinlik ve mutsuzluktan başka bir şey satın alamaz.
People say that he is the richest man in this town.
- İnsanlar onun bu şehirde en zengin adam olduğunu söylüyorlar.
Tom is at most thirteen years old.
- Tom en çok on üç yaşında.
At most, Henry has only six dollars.
- En çok, Henry'nin sadece altı doları var.
She likes traveling best of all.
- O en çok seyahat etmekten hoşlanır.
I like this book best.
- En çok bu kitabı seviyorum.
This watch costs ten dollars at the most.
- Bu saat en çok on dolar tutar.
It'll take us three, maybe four weeks at the most.
- En çok üç, belki dört haftamızı alacak.
The main thing I'm worried about is that I'm not worried.
- Endişelendiğim en önemli şey endişeli olmadığımdır.
Best regards to your father.
- Babana en iyi dileklerimle.
The university conferred its highest degree on him.
- Üniversite ona en yüksek dereceyi bahşetti.
He is the foremost authority on heart surgery.
- Kalp cerrahisinde en önde gelen otoritedir.
First and foremost, you need to figure out why you're here.
- Birincisi ve en önemlisi, neden burada olduğunu anlaman gerekiyor.