Onlar birbirlerini kucakladı.
- They embraced each other.
Küçük çocuk köpeğini kucakladı.
- The little boy embraced his dog.
Esperanto, dünyayla kucaklaşmamızı sağlıyor.
- Esperanto allows us to embrace the world.
Onu benimsememiz gerekir.
- We should embrace that.
O, ayrılmadan önce akrabalarının kucakladı.
- He embraced his relatives before he left.
İnsanların farklılıklarının farkında olması gerekir, ama aynı zamanda onları yaygınlığını da kucaklamalılar.
- People need to be aware of their differences, but also embrace their commonness.
Tom, Mary'yi kucaklamaya çalıştı.
- Tom tried to embrace Mary.
İnsanların farklılıklarının farkında olması gerekir, ama aynı zamanda onları yaygınlığını da kucaklamalılar.
- People need to be aware of their differences, but also embrace their commonness.
... it's amazing how his fans have embraced him across Google ...
... Bush didn't propose turning Medicare into a voucher. George Bush embraced comprehensive ...