Esperanto, dünyayla kucaklaşmamızı sağlıyor.
- Esperanto allows us to embrace the world.
Onu benimsememiz gerekir.
- We should embrace that.
O, ayrılmadan önce akrabalarının kucakladı.
- He embraced his relatives before he left.
Yerleşimciler Hıristiyan dinini kucakladı.
- The settlers embraced the Christian religion.
Tom, Mary'yi kucaklamaya çalıştı.
- Tom tried to embrace Mary.
İnsanların farklılıklarının farkında olması gerekir, ama aynı zamanda onları yaygınlığını da kucaklamalılar.
- People need to be aware of their differences, but also embrace their commonness.