Tom, Mary'yi kucaklamaya çalıştı.
- Tom tried to embrace Mary.
İnsanların farklılıklarının farkında olması gerekir, ama aynı zamanda onları yaygınlığını da kucaklamalılar.
- People need to be aware of their differences, but also embrace their commonness.
Esperanto, dünyayla kucaklaşmamızı sağlıyor.
- Esperanto allows us to embrace the world.
Küçük çocuk köpeğini kucakladı.
- The little boy embraced his dog.
İnsanların farklılıklarının farkında olması gerekir, ama aynı zamanda onları yaygınlığını da kucaklamalılar.
- People need to be aware of their differences, but also embrace their commonness.
Onu benimsememiz gerekir.
- We should embrace that.
Onlar birbirlerini kucakladı.
- They embraced each other.
O, ayrılmadan önce akrabalarının kucakladı.
- He embraced his relatives before he left.
... this mess, or do we embrace a new economic patriotism that says, America does best when ...
... them, I chose to embrace and understand why ...