تعريف electrically في الإنجليزية التركية القاموس.
- çıngı gücüyle
- elektrik gücüyle
- elektrik kuvvetiyle
- elektriksel olarak
- electrical
- {s} elektrikli
Şirket elektrikli eşya üretiyor.
- The company manufactures electrical goods.
Elektrikli teçhizatlardan uzak durun.
- Keep away from the electrical equipment.
- electric
- elektrikli
Elektrikli ısıtıcımız iyi çalışmıyor.
- Our electric heater does not work well.
Elektrikli ısıtıcımızla ilgili doğru gitmeyen bir şey var.
- Something is wrong with our electric heater.
- electric
- {s} elektrik
Elektrik ve su olmadan hayat olmaz.
- There is no life without electricity and water.
Elektrikli ısıtıcımız iyi çalışmıyor.
- Our electric heater does not work well.
- electrical
- {s} elektrik
Elektrikli teçhizatlardan uzak durun.
- Keep away from the electrical equipment.
Mary ütüyü raftan indirdi, elektrik kablosunu açtı, fişini taktı ve ısı ayarını seçti.
- Mary took the iron off the shelf, unwrapped the electrical cord, plugged in the iron and chose a heat setting.
- electrically charged
- çıngıyla yüklü
- electrically driven
- elektrikle hareket eden
- electrically driven
- çıngıyla hareket eden
- electrically heated boiler
- elektrikle ısıtmalı kazan
- electrically erasable programmable read only memor
- elektriksel silinir programlanır salt okunur belle
- electrically neutral
- elektriksel notr
- electrically suspended gyro navigation
- (Askeri) elektrikli olarak durdurulan cayro yön bulma cihazı
- electric
- {s} heyecan verici
- electric
- (Elektrik, Elektronik) elektrik (ile ilgili)
- electric
- çok heyecanlı
- electric
- çıngılı
- electric
- çıngılık
- electric
- çıngıyla ilgili
- electrical
- çıngıyla ilgili
- electrical
- elektriksel
Şimşek, elektriksel bir olaydır.
- Lightning is an electrical phenomenon.
- electrical
- çıngılık
- electrical
- çıngı
- electric
- elektik
- electric
- elektriksiz
- electric
- {s} elektro
Pozitron bir elektrona benzeyen küçük bir parçacıktır fakat pozitif elektrik yüklüdür.
- A positron is a small particle similar to an electron, but with a positive electric charge.
Kardeşim bir elektrogitar aldı.
- My brother bought an electric guitar.
- electric
- (Tıp) (al) Elektriğe ait, elektriki, elektrikli
- electric
- {s} gerilimli
- electric
- elektriki
- electric
- {s} elektrikle ilgili
- electric
- elektriksel
Şimşek, elektriksel bir olaydır.
- Lightning is an electrical phenomenon.
- electric
- electric blue çelik mavisi
- electric
- electric eel Güney Amerika nehirlerine mahsus elektrik saçan bir çeşit iri yılan balığı
- electric
- electric chair elektrikli sandalye
- electric
- heyecan veya ürperme veren
- electrical
- {s} elektro
- electrical
- electricallyelektrik kuvvetiyle
- electrical
- {s} elektrikle ilgili
- electrical
- electrical engineer elektrik mühendisi
- electrical
- elektriğe ait