Mary does not let her sister borrow her clothes.
- Mary, kız kardeşinin elbiselerini ödünç almasına izin vermez.
I put the rest of your clothes in the laundry.
- Elbiselerinin geriye kalanını çamaşırhaneye koydum.
The girl dressed in white is his fiancée.
- Beyaz elbiseli kız onun nişanlısı.
Her dress is above the knee.
- Elbisesi dizinin üstündeydi.
I can't find my garment bag.
- Elbise çantamı bulamıyorum.
How can you afford another suit?
- Diğer takım elbiseye gücün nasıl yetebilir?
That suit has an expensive look.
- O elbise pahalı bir görünüme sahip.
Mary slipped off her robe and got into the shower.
- Mary elbisesini çıkardı ve duşa girdi.
The pope appeared in his red robe.
- Papa kırmızı elbisesi ile göründü.
At the dance, everyone raved about my gown.
- Dansta herkes benim elbisemi övdü.
Mary was wearing a white gown.
- Mary beyaz bir elbise giyiyordu.
Mary does not let her sister borrow her clothes.
- Mary, kız kardeşinin elbiselerini ödünç almasına izin vermez.
Tom put away his clothes.
- Tom elbiselerini yerine koydu.
I put the rest of your clothes in the laundry.
- Elbiselerinin geriye kalanını çamaşırhaneye koydum.
Tom put away his clothes.
- Tom elbiselerini yerine koydu.
Hiromi is wearing a new dress.
- Hiromi yeni bir elbise giyiyor.
At the party, everyone was wearing beautiful clothes.
- Partide, herkes güzel elbiseler giyiyordu.
This hat goes together with the dress.
- Bu şapka elbiseye uyuyor.
The colours of her dress and shoes go well together.
- Onun elbisesinin ve ayakkabısının renkleri birlikte iyi gidiyor.
There's no bad weather, there's bad clothing.
- Kötü hava yoktur, kötü elbise vardır.
Lee was dressed in his finest clothing.
- Lee en güzel elbisesini giymişti.
I came home very tired and with greasy clothes.
- Eve yağlı elbiselerle çok yorgun olarak geldim.
She wore a pirate costume for Halloween.
- Cadılar bayramı için bir korsan elbisesi giydi.