elbiseci

listen to the pronunciation of elbiseci
التركية - الإنجليزية
seller of ready-made clothes
costumer
elbise
clothes

Mary does not let her sister borrow her clothes. - Mary, kız kardeşinin elbiselerini ödünç almasına izin vermez.

I put the rest of your clothes in the laundry. - Elbiselerinin geriye kalanını çamaşırhaneye koydum.

elbise
dress

That white dress looks good on you. - O beyaz elbise sana yakışıyor.

The girl dressed in white is his fiancée. - Beyaz elbiseli kız onun nişanlısı.

elbise
garment

I can't find my garment bag. - Elbise çantamı bulamıyorum.

elbise
{i} suit

That suit has an expensive look. - O elbise pahalı bir görünüme sahip.

That red tie doesn't go with your suit. Why don't you wear the green one? - O kırmızı kravat takım elbisene uymuyor-Niçin yeşil olanını takmıyorsun?

elbise
garb
elbise
attire
elbise
robe

Mary slipped off her robe and got into the shower. - Mary elbisesini çıkardı ve duşa girdi.

He was wearing long robes. - Uzun elbiseler giymişti.

elbise
{i} gown

I'm looking forward to seeing you in your cap and gown. - Şapkan ve elbisen içinde seni görmeye can atıyorum.

At the dance, everyone raved about my gown. - Dansta herkes benim elbisemi övdü.

elbise
cloth

My clothes get wet so I took off them. - Elbiselerim ıslandı bu yüzden onları çıkardım.

Tom put away his clothes. - Tom elbiselerini yerine koydu.

elbise
{i} habit
elbise
frock
elbise
clothe

Tom put away his clothes. - Tom elbiselerini yerine koydu.

I put the rest of your clothes in the laundry. - Elbiselerinin geriye kalanını çamaşırhaneye koydum.

elbise
togs
elbise
habiliment
elbise
wear

At the party, everyone was wearing beautiful clothes. - Partide, herkes güzel elbiseler giyiyordu.

She was wearing an ugly dress. - O biçimsiz bir elbise giyiyordu.

elbise
bib and tucker
elbise
tog

The colours of her dress and shoes go well together. - Onun elbisesinin ve ayakkabısının renkleri birlikte iyi gidiyor.

This hat goes together with the dress. - Bu şapka elbiseye uyuyor.

elbise
a suit
elbise
clothing

She's destroying her clothing. - O, elbisesini mahvediyor.

There's no bad weather, there's bad clothing. - Kötü hava yoktur, kötü elbise vardır.

elbise
tire

I came home very tired and with greasy clothes. - Eve yağlı elbiselerle çok yorgun olarak geldim.

elbise
toggery
elbise
(woman's) dress: Yeni elbisen güzel. Your new dress is pretty
elbise
dress, frock; clothes, garment, togs
elbise
raiment
elbise
apparel
elbise
(an) article of clothing, garment
elbise
costume

She wore a pirate costume for Halloween. - Cadılar bayramı için bir korsan elbisesi giydi.

elbise
toilette
elbise
dud
elbise
duds
elbise
caparison
التركية - التركية

تعريف elbiseci في التركية التركية القاموس.

Elbise
(Osmanlı Dönemi) KİSVET
Elbise
(Osmanlı Dönemi) FİRAZ
elbise
Giysi: "Bayram sabahlarında yeni elbiseler karşısında çocuk heyecanları duyuyorum."- S. F. Abasıyanık
elbise
Giysi
elbiseci
المفضلات