I'll be there for sure.
- Elbette orada olacağım.
We don't know that for sure.
- Onu elbette bilmiyoruz.
Certainly, these things are true.
- Elbette, bu şeyler doğrudur.
I will certainly need a car.
- Elbette bir arabaya ihtiyacım olacak.
Surely you don't believe that.
- Elbette ona inanmıyorsun.
If we are to judge the future of ocean study by its past, we can surely look forward to many exciting discoveries.
- Okyanus araştırmasının geleceğini onun geçmişiyle tahmin edeceksek birçok heyecan verici keşifleri elbette dört gözle bekleriz.
I will help you, of course.
- Sana yardım edeceğim, elbette.
Of course she can speak English.
- Elbette o İngilizce konuşabilir.