Tom yatağın köşesine oturdu ve çoraplarını giydi.
- Tom sat on the edge of the bed and put on his socks.
O, Wripple'ın köşesine yakın yaşıyor, bu yüzden o her gün araba sürmektedir.
- She lives near the edge of Wripple, so she drives in every day.
O, uçurumun kenarında durdu.
- He stood on the edge of the cliff.
Tom uçurumun kenarına gitti.
- Tom went to the edge of the cliff.
Benim kalemim masamın kenarından düştü.
- My pencil fell from the edge of my table.
Tom ukelelesini çalarak masanın kenarında oturuyordu.
- Tom was sitting on the edge of the desk playing his ukulele.
Uçurumun kenarına çok yaklaşmak tehlikeli olurdu.
- It would be dangerous to go too near the edge of the cliff.
Death and persecution lose all the ill that they can have, if we do not set an edge upon them by our fears and by our vices. Jeremy Taylor.
He edged away from her.
His writing is appealing, but a bit rough around the edges.
... A little bit around the edges. ...
... breaking cryptocrystalline silicates to make sharp edges, ...