Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet her at the coffee shop.
Ben ikinci el kitapçılarda ve ikinci el giyim dükkanlarında alışveriş yapmayı severim.
- I like shopping in used-book stores and in used-clothing shops.
Bu mağaza sadece geri dönüştürülmüş kâğıt kullanır.
- This shop uses only recycled paper.
Burada çok az mağaza var ve sinema da korkunç.
- There are very few shops and the cinema is awful.
Tom bir tezgahtar olarak çalışıyor.
- Tom works as a shop assistant.
Dan tezgahtarı kurtardı ve yangını söndürmeye çalıştı.
- Dan rescued the shop assistant and tried to put out the fire.
Elektronik terazideki bir arıza nedeniyle yetkililer işyerine para cezası verdi.
- The authorities fined the shop because of a disorder in the electronic balance.
Dün alışveriş yapmaya gitmedi, değil mi?
- She didn't go shopping yesterday, did she?
Ben ikinci el kitapçılarda ve ikinci el giyim dükkanlarında alışveriş yapmayı severim.
- I like shopping in used-book stores and in used-clothing shops.
Alışveriş etmek için şehir merkezine gidiyoruz.
- We're going downtown to go shopping.
Ne alışveriş etmek ne de anneme hoşça kal demek için zamanım vardı.
- I had neither the time to go shopping, nor to say goodbye to my mother.
Bütün ev işlerini yapmak zorunda kaldım, ama keşke sinemaya ya da alışveriş yapmaya gitseydim.
- I had to do all the housework, but I wish I had gone to the movies or shopping.
Elektronik terazideki bir arıza nedeniyle yetkililer işyerine para cezası verdi.
- The authorities fined the shop because of a disorder in the electronic balance.
Sen telefon ettiğinde ben sadece alışverişe çıkmak üzereydim.
- I was just about to go out shopping when you telephoned.
Ben bunu bir hayır kurumu mağazasından aldım.
- I bought it at a thrift shop.
Bir banka ve okul arasında dükkanı bulacaksın.
- You'll find the shop between a bank and a school.
Okulun yakınındaki birçok dükkan şimdi cumartesi günleri kapalı.
- Most shops near the school are closed on Saturdays now.
Oradaki kafeteryada bir fincan kahve içmeye gidelim.
- Let's go drink a cup of coffee at that coffee shop over there.
Kafede bir fincan kahve içtim.
- I had a cup of coffee at the coffee shop.
Bunu tamirhaneye götür.
- Take it to the repair shop.
Tom kontrol ettirmek için arabasını tamirhaneye getirdi.
- Tom brought his car to the repair shop to have it checked.
Annem güzellik salonuna gitti.
- My mother has gone to the beauty shop.
O bir güzellik salonu çalıştırıyor.
- She runs a beauty shop.
Kasap dükkanı kapalıdır.
- The butcher shop is closed.
Burası eskiden kasap dükkanı olarak kullanılıyordu.
- This used to be a butcher shop.
Sola dönersen, bir kahve dükkânı bulursun.
- Turning to the left, you will find a coffee shop.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet him at the coffee shop.
Bir tasma almak istiyorsan bir evcil hayvan dükkanına fit.
- If you want to buy a leash, go to a pet shop.
Sami tamirci dükkanındaydı.
- Sami was at the repair shop.
Sami tamirci dükkanındaydı.
- Sami was at the repair shop.
Tamir atölyesine gidiyorum.
- I'm going to the repair shop.
New York'ta Fifth Avenue'da alışveriş yapmak istiyorum.
- I'd like to do shopping on Fifth Avenue in New York.
Acele etme. Alışveriş yapmak için bütün öğleden sonramız var.
- Take your time. We have all afternoon to shop.
Vitrin bir taşla kırıldı.
- The shop window was broken by a stone.
Yüzünü vitrine bastırdı.
- He pressed his face against the shop window.
to report someone to the police.
barber-shop employee.
Apparently his stolen car had been taken to a chop shop, as the police only recovered the frame.
Schwartz’s Yiddish Art Theater closed up shop in the early 1950s, but show business carries on: the site is now a multiplex.
clothes-shop employee.
1977: Cop Shop — title of Australian television series.
The copy shop had the most intoxicating smell — sweet and chemical.
Always reminds me of one of the costlier knocking-shops, you know—Maison Japonaise.
He set up shop in his garage every Saturday.
these companies could enjoy support required to set up shop for the long term.
I went shopping ; he’s shopping for clothes.
She’s shopping around for a new boyfriend.
If you detect a person shop stealing, report it to the police.
If you suspect a shop stealer, pay this person a lot of attention.
The most usual examples of this are the sales of second-hand or shop-soiled goods where the vendor clearly states their condition and sells them as seen.
The shop-walkers behaved curiously, too.
This company decided to shut up shop in this country and move to America, where corporate taxes are lower.
Steve was just wrecking shop on the track, no one could touch him.
Dave got wasted drunk and wrecked shop, which is why he's not invited tonight.
... So the shop link at the top takes you directly to Android Market. Android Market, you will ...
... I'm in a mood to eat something, to drink, to shop. ...