The fingerprints matched Sami's.
- Parmak izleri Sami'ninkilerle eşleşti.
We've been matched up with some strong teams this year.
- Biz bu yıl bazı güçlü takımlarla eşleştik.
I'm thinking of matching you against Yoshida in the race.
- Seni yarışta Yoshida'ya karşı eşleştirmeyi düşünüyorum.
Tom and Mary got matching tattoos.
- Tom ve Mary'nin eşleşen dövmeleri var.
The English sentence has been changed. Make sure that this translation still matches.
- İngilizce cümle değiştirildi. Bu çevirinin hala eşleştiğinden emin olun.
I'm thinking of matching you against Yoshida in the race.
- Seni yarışta Yoshida'ya karşı eşleştirmeyi düşünüyorum.
The boys and girls paired off for the dance.
- Erkekler ve kızlar dans için eşleştiler.
This is why Tatoeba is multilingual. But not that kind of multilingual. Not the kind where languages are simply being paired up together, and where some pairs are left behind.
- Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.
The boys and girls paired off for the dance.
- Erkekler ve kızlar dans için eşleştiler.
This is why Tatoeba is multilingual. But not that kind of multilingual. Not the kind where languages are simply being paired up together, and where some pairs are left behind.
- Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.
A good daughter will make a good wife.
- İyi bir kız çocuğu, iyi bir eş yapacaktır.
My wife will be glad to see you, too.
- Eşim de seni görmekten memnun olacak.
How did you meet your partner?
- Eşinle nasıl tanıştın?
How did you meet your partner?
- Eşinizle nasıl tanıştınız?
Tom and Mary are a perfect match for each other.
- Tom ve Mary birbirleri için mükemmel bir eş.
Tom and Mary are a good match.
- Tom ve Mary iyi bir eştirler.
Tom knows Mary's husband.
- Tom Mary'nin eşini tanıyor.
Tom is Mary's former husband.
- Tom Mary'nin önceki eşidir.
Does your spouse attend church with you?
- Eşiniz sizinle birlikte kiliseye katılır mı?
On Friday evenings, a group of us with spouses working overseas meet at Chuck's Bar and Grill.
- Cuma akşamları, deniz aşırı ülkelerde eşleriyle birlikte çalışan bir grubumuz Chuck's Bar and Grill'de buluşurlar.
Same-sex couples should be able to get married.
- Eş cinsel çiftler evlenebilmeli.
The young couple was accompanied by a chaperone.
- Genç çifte bir hastabakıcı tarafından eşlik edildi.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
- Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
Everyone has the right of equal access to public service in his country.
- Her şahıs memleketin kamu hizmetlerine eşitlikle girme hakkını haizdir.
Tom and Mary got matching tattoos.
- Tom ve Mary'nin eşleşen dövmeleri var.
Mary is very good at matching people.
- Mary insanları eşleştirmekte çok iyidir.
Nobody is equal to this young woman in the field of music.
- Müzik alanında hiç kimse bu genç kadın eşit değildir.
It's hard to be a woman. One must think like a man, act like a lady, look like a girl, and work like a horse.
- Kadın olmak zordur. Erkek gibi düşünmeyi, hanımefendi gibi davranmayı, genç kız gibi görünmeyi ve de eşek gibi çalışmayı gerektirir.
This is why Tatoeba is multilingual. But not that kind of multilingual. Not the kind where languages are simply being paired up together, and where some pairs are left behind.
- Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.
The boys and girls paired off for the dance.
- Erkekler ve kızlar dans için eşleştiler.
My wife and I can't decide on names for the twins.
- Eşim ve ben ikizler için isimler üzerinde karar veremiyoruz.
Nobody is equal to this young woman in the field of music.
- Müzik alanında hiç kimse bu genç kadın eşit değildir.
He is not equal to his father.
- O, babasına eşit değil.
I'd like to introduce you to my wife.
- Ben sizi eşime tanıtmak istiyorum.
Her husband smokes like a chimney.
- Eşi, bir baca gibi sigara içiyor.
What is principle of equidistance?
- Eşit uzaklık ilkesi nedir?
The ages of the two children put together was equivalent to that of their father.
- İki çocuğun yaşları toplandığında babalarınkine eşit oluyordu.
It's hard to be a woman. One must think like a man, act like a lady, look like a girl, and work like a horse.
- Kadın olmak zordur. Erkek gibi düşünmeyi, hanımefendi gibi davranmayı, genç kız gibi görünmeyi ve de eşek gibi çalışmayı gerektirir.
My dream is to be the First Lady.
- Hayalim devlet başkanının eşi olmak.
Eating good isn't synonymous for eating a lot.
- İyi yemek, çok yemekle eş anlamlı değildir.
Vanity and pride are different things, though the words are often used synonymously.
- Her ne kadar sıkça eş anlamlı olarak kullanılsalar da; kibir ve gurur farklı şeylerdir.
I wonder what materials the garment is made of.
- Giyim eşyasının hangi malzemelerden yapıldığını merak ediyorum.
Tom says Mary is his soul mate and that they were made for each other.
- Tom Mary'nin ruh eşi olduğunu ve birbirleri için yaratıldıklarını söylüyor.
The old man is always accompanied by his grandson.
- Yaşlı adama her zaman torunu eşlik eder.
The old man was accompanied by his granddaughter.
- Yaşlı adama kız torunu tarafından eşlik edildi.
Pets offer us more than mere companionship.
- Evcil hayvanlar sadece bize eşlik etmekten daha fazlasını sunar.
The old woman was accompanied by her granddaughter.
- Yaşlı kadına kız torunu tarafından eşlik edildi.
The old woman was accompanied by her grandchild.
- Yaşlı kadına torunu tarafından eşlik edildi.
Languages are partially isomorphic.
- Diller kısmen eşyapılıdır.