eşitliği

listen to the pronunciation of eşitliği
التركية - الإنجليزية
equation of state
Any of a class of equations that relate the pressure P, volume V, and temperature T of a given substance in thermodynamic equilibrium. For example, the equation PV = nRT, where n is the number of moles of gas and R is the universal gas constant, relates the pressure, volume, and temperature of a perfect gas. Real gases, solids, and liquids have more complicated equations of state. See also thermodynamics
eşit
equal

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work. - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

Everyone has the right of equal access to public service in his country. - Her şahıs memleketin kamu hizmetlerine eşitlikle girme hakkını haizdir.

eşit
even

They split the bill evenly. - Onlar hesabı eşit olarak bölüşürler.

They split the bill evenly. - Onlar hesabı eşit olarak bölüştüler.

eşitliği bozmak için oynanan oyun
tie breaker
eşitliği bozmak için oynanan oyun
tie break
eşit
equal; the same
eşit
commensurate
eşit
equal to

One plus two is equal to three. - Bir artı iki üçe eşittir.

Nobody is equal to this young woman in the field of music. - Müzik alanında hiç kimse bu genç kadın eşit değildir.

eşit
(İnşaat) neutral
eşit
(Matematik) congruent
fırsat eşitliği
(Politika, Siyaset) equal opportunities
toplumsal cinsiyet eşitliği
(Politika, Siyaset) gender mainstreaming
ırk eşitliği
race equality
eşit
like

True love is eternal, infinite, and always like itself. It is equal and pure, without violent demonstrations: it is seen with white hairs and is always young in the heart. - Gerçek aşk ebedidir, sonsuzdur ve hep kendi gibidir. Eşit ve saf, abartılı sergilemeler olmadan: özünde hep gençtir ve beyaz saçlarla görünür.

I like all the colors equally. - Bütün renkleri eşit derecede severim.

eşit
square

A square has four equal sides. - Bir kare dört eşit kenara sahiptir.

The square of the hypotenuse is equal to the sum of the squares of the other two sides. - Hipotenüsün karesi diğer iki kenarın kareleri toplamına eşittir.

eşit
fair

I dreamt a dream last night, about silk and fine cloth or about equality and fair trial. - Dün gece ipek ve ince kumaş hakkında ya da eşitlik ve adil yargılama hakkında bir rüya gördüm.

Eşit
level playing field
eşit
equalling
eşit
equalled
eşit
equaling
fırsat eşitliği
Equality of opportunity
bant eşitliği
(Elektrik, Elektronik) tape parity
belirlilik eşitliği
(Ticaret) certainty-equivalent
breit wigner eşitliği
breit wigner formula
devletlerin egemen eşitliği
(Hukuk) sovereign equality of states
einstein yayınım eşitliği
(Fizik) einstein diffusion equation
eşit
tantamount
eşit
equal, equivalent, even
eşit
equivalent

The ages of the two children put together was equivalent to that of their father. - İki çocuğun yaşları toplandığında babalarınkine eşit oluyordu.

A is equivalent to B has the same meaning as A is true if and only if B is true. - A, B'ye eşittir önermesi, Eğer ve yalnızca eğer B doğruysa A doğrudur ile aynı anlama gelmektedir.

eşit
coordinate
eşit
coequal
eşit
on a par with
eşit
equi

A is equivalent to B has the same meaning as A is true if and only if B is true. - A, B'ye eşittir önermesi, Eğer ve yalnızca eğer B doğruysa A doğrudur ile aynı anlama gelmektedir.

The ages of the two children put together was equivalent to that of their father. - İki çocuğun yaşları toplandığında babalarınkine eşit oluyordu.

eşit
iso
eşit
(Matematik) equals, is equal to
eşit
commeasurable
eşit
alike
eşit
isnt
gece gündüz eşitliği
equinox
gün tün eşitliği astr
equinox
gün-tün eşitliği
equinox
oy eşitliği
tie
sayıların eşitliği
level on points
siyasi etki eşitliği
(Politika, Siyaset) political egalitarianism
sonlu kalanlar eşitliği
finite difference equation
tasarruf-yatırım eşitliği
(Ticaret) saving-investment equality
ırk eşitliği
racial equality
التركية - التركية

تعريف eşitliği في التركية التركية القاموس.

eşit
Müsavi
eşit
Yapı, değer, boyut, nicelik ve nitelik bakımından birbirinden ne artık ne eksik olmayan (iki veya daha çok şeyler), müsavi
eşit
Yapı, değer, boyut, nicelik ve nitelik bakımından birbirinden ne artık ne eksik olmayan (iki veya daha çok şey), müsavi: "Bunlar bastonlarına dayanarak hep eşit adımlarla yürürler."- S. Birsel
eşit
Aynı haklardan yararlanan, aynı düzeyde olan (kimse): "Herkes ... kanun önünde eşittir."- Anayasa
eşit
Aynı haklardan yararlanan, aynı düzeyde olan kimse
gün-tün eşitliği
Gece ile gündüzün eşit uzunlukta olması, ekinoks
eşitliği
المفضلات