How can you be so callous?
- Nasıl bu kadar duygusuz olabiliyorsun?
I think Tom is callous.
- Tom'un duygusuz olduğunu düşünüyorum.
Tom is unemotional, isn't he?
- Tom duygusuz, değil mi?
He's dry and unemotional.
- O, kuru ve duygusuzdur.
His humour is very deadpan.
- Onun mizahı çok duygusuz.
Dan had a rocky relationship with Linda.
- Dan'ın Linda ile duygusuz bir ilişkisi vardı.
She can't control her emotions.
- O, duygularını kontrol edemez.
Cats show emotional habits parallel to those of their owners.
- Kediler sahiplerininkine paralel duygusal alışkanlıklar gösterir.
He looked confident but his inner feelings were quite different.
- Emin görünüyordu fakat onun iç duyguları tamamen farklıydı.
We were afraid that we might hurt his feelings.
- Biz onun duygularını incitmekten korktuk.
Her feelings are easily hurt.
- Onun duyguları kolayca incinir.
Music moves the feelings.
- Müzik duyguları tahrik eder.
Pain is an entirely personal sensation.
- Ağrı tamamen kişisel bir duygudur.
I can't feel anything in my left foot; there's no sensation at all.
- Ben sol ayağımda bir şey hissedemiyorum; hiç duygu yok.
He has an acute sense of observation.
- O güçlü bir gözlem duygusuna sahiptir.
A dog's sense of smell is much keener than a human's.
- Bir köpeğin koku alma duygusu, bir insanınkinden çok daha keskindir.
I may have hurt his feelings.
- Ben onun duygularını incitmiş olabilirim.
Music moves the feelings.
- Müzik duyguları tahrik eder.
The desire to survive and the fear of death are artistic sentiments.
- Hayatta kalma arzusu ve ölüm korkusu artistik duygulardır.
Mary is a girl full of sentiment.
- Mary duygu yüklü bir kız.
Don't toy with her affections.
- Onun duyguları ile oyun oynama.
He shows warm affection for his children.
- O, çocukları için sıcak duygusal yakınlık gösteriyor.