In situations like these, a gun might come in handy.
- Bu gibi durumlarda, bir tabanca kullanışlı gelebilir.
He can't cope with difficult situations.
- Zor durumlarla başa çıkamıyor.
These are special circumstances.
- Bunlar özel durumlar.
But there was one curious circumstance.
- Fakat tuhaf bir durum vardı.
There are some cases where this rule does not apply.
- Bu kuralın geçerli olmadığı bazı durumlar vardır.
In any case, it's none of your business.
- Her durumda, bu seni ilgilendirmez.
The patient's condition changes from day to day.
- Hastanın durumu günden güne değişiyor.
The condition of the patients changes every day.
- Hastaların durumu her gün değişir.
What's the status of my 2016 tax refund? - Benim 2016 vergi iadesi durumum nedir?.
Would you please let me know what the status is right away?
- Lütfen hemen bana durumun ne olduğunu bildirir misin?
What's your marital status?
- Medeni durumun nedir?
Part of Hokkaido still remains in its natural state.
- Hokkaido kısmı hâlâ doğal durumunda duruyor.
TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state.
- TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.
He explained his position to me.
- O, durumunu bana açıkladı.
Tom made his position clear.
- Tom durumunu netleştirdi.
Your speech was appropriate for the occasion.
- Konuşman duruma uygundu.
His speech was not very becoming to the occasion.
- Onun konuşması duruma çok uygun değildi.
We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance.
- Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.
In the event of misfortune, celebrations are the best.
- Talihsizlik durumunda kutlamalar en iyisidir.
What would you do in the event of a zombie apocalypse?
- Bir zombi kıyameti durumunda ne yapardın?
There are complicated circumstances behind the matter.
- Sorunun ardında karmaşık durumlar vardır.
I explained what the matter was.
- Durumun ne olduğunu açıkladım.
The instrumental case is one of the most graceful aspects of the Russian language.
- Araç durumu Rus dilinin en zarif yönlerinden biridir.
In most cases, modernization is identified with Westernization.
- Çoğu durumda, modernizasyon batılılaşma ile tanımlanır.
It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
- Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
At that point I realized the danger of the situation.
- Ben o noktada durumun tehlikesini fark ettim.
I want to make things clear. Tom is NOT my boyfriend.
- Durumu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Tom benim erkek arkadaşım değildir.
Among other things, we talked about the weather.
- Diğer şeyler arasında hava durumunu konuştuk.
A person's way of looking at something depends on his situation.
- Bir kişinin bir şeye bakış şekli onun durumuna bağlıdır.
I love the way the air is so fresh and clean after it rains.
- Yağmur yağdıktan sonra havanın çok taze ve temiz olması durumunu seviyorum.
Both quantity and quality are important in most cases.
- Hem miktar hem de kalite birçok durumlarda önemlidirler.
I'll always stand by you in case of trouble.
- Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.
His business affairs are in good shape.
- Onun iş ilişkileri iyi durumda.
He's really in good shape.
- O gerçekten iyi durumda.
She always keeps her room in good order.
- Odasını her zaman iyi durumda tutar.
The room is in immaculate order.
- Oda kusursuz durumda.
We have ourselves a whole new ball game.
- Bambaşka bir durumumuz var.
What reason could I possibly have to lie to you?
- Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?
I live in Belarus and I take pride in this fact.
- Beyaz Rusya'da yaşıyorum ve bu durumdan gurur duyuyorum.
I think that this fact is very serious.
- Bu durumun çok ciddi olduğunu düşünüyorum.
TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state.
- TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.
We cannot allow this state of affairs to continue any longer.
- Artık bu durumun devam etmesine izin veremeyiz.
How can you tolerate this state of affairs?
- Bu duruma nasıl göz yumabilirsin?
The situation could only be settled by war.
- Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
Layla is tired of Fadil's infidelity.
- Leyla, Fadıl'ın sadakatsizliğinden bıkmış durumda.
Layla was in a dangerous situation.
- Leyla tehlikeli bir durumdaydı.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumuyla ilgili bilinci arttırmayı amaçlıyor.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumu hakkında bilinçlendirmek demektir.
Weather conditions may change.
- Hava durumları değişebilir.
This patient's conditions are getting worse day after day.
- Bu hastanın durumu günden güne kötüleşiyor.
He sized up the situation and acted immediately.
- Durumu değerlendirdi ve derhal harekete geçti.
There are some cases where this rule does not apply.
- Bu kuralın geçerli olmadığı bazı durumlar vardır.
Foreign accent syndrome is an as-yet unexplained medical condition where the patient can no longer pronounce his mother tongue correctly and seems to have a foreign accent.
- Yabancı aksan sendromu henüz açıklanamayan, hastanın anadilini daha fazla düzgün şekilde telaffuz edemeyip yabancı bir aksanla konuşmaya başlamasıyla vuku bulan tıbbi bir durumdur.
Friends is a popular sitcom that first aired in the '90s.
- Friends ilk kez 90'larda yayınlanmış popüler bir durum komedisidir.
He never drinks except on special occasions.
- Özel durumlar dışında asla içmez.
Tom never drinks except on special occasions.
- Özel durumlar dışında Tom asla içki içmez.
Employers cannot refuse to hire workers because of their race, religion, ethnic origin, skin colour, sex, age, marital status, disability or sexual orientation.
- İşverenler ırkları, dinleri, etnik kökenleri, deri renkleri, cinsiyetleri, yaşları, medeni durumları, engellilikleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle işçileri işe almayı reddemezler.
What's your marital status?
- Medeni durumun nedir?
My poor state of mind made me distraught.
- Berbat ruhsal durumum beni çıldırttı.
Dan was worried about Linda's state of mind.
- Dan, Linda'nın ruhsal durumu hakkında endişeliydi.
What number should I call in case of an emergency?
- Acil durumda hangi numarayı aramalıyım?
Please push this button at once in case of emergency.
- Acil durumda derhal bu düğmeye basınız.
The general situation is advantageous to us.
- Genel durum bizim için avantajlı.
How do we deal with the current situation?
- Mevcut durumu nasıl ele alacağız?
The current situation is unsustainable.
- Mevcut durum sürdürülemezdir.
I wish you would tell me what I ought to do in this difficult situation.
- Keşke bu zor durumda bana ne yapmam gerektiğini söylesen.
Even in the most difficult situations, Tom has never lost heart.
- En zor durumlarda bile, Tom asla cesaretini kaybetmedi.
Sami's SUV is in perfect working order.
- Sami'nin SUV'u mükemmel çalışır durumda.
These are special circumstances.
- Bunlar özel durumlar.
There are complicated circumstances behind the matter.
- Sorunun ardında karmaşık durumlar vardır.
In some cases, mastectomy is prophylactic surgery - a preventive measure taken by those considered to be at high risk of breast cancer.
- Bazı durumlarda, meme ameliyatı koruyucu bir ameliyattır- meme kanseri riski yüksek olduğu düşünülenler tarafından alınan bir önlem.
Harshness should be avoided in those cases.
- Bu tür durumlarda, sertlikten kaçınılmalı.