تعريف durgunluk في التركية الإنجليزية القاموس.
- stagnation
Stagnation means regression.
- Durgunluk gerileme anlamına gelir.
- recessions
Economists have predicted five of the last three recessions.
- Ekonomistler gerçekten olduğundan daha fazla durgunluk tahmin ettiler.
This law mitigates the negative effects of economic recessions.
- Bu yasa ekonomik durgunlukların olumsuz etkilerini hafifletir.
- stillness
- heaviness
- self-denying
- languishment
- flatness
- (Konuşma Dili) a low ebb
- slowness
- sereneness
- calmness; heaviness; dullness; stagnation
- calmness
- languor
- (Hukuk) recession
The recession caused many businesses to close.
- Durgunluk birçok işletmenin kapanmasına neden oldu.
Tom lost his job during the last recession.
- Tom son durgunluk döneminde işini kaybetti
- recessional
- slump
- inanimation
- placidity
- slackness
- calm
- deadlock
The deadlock was inevitable.
- Durgunluk kaçınılmazdı.
- (piyasa) recession
- inactivity
- inaction
- inertness
- backwater
- slack
- heaviness, dullness
- serenity
- deadness
- stagnancy
- depression
- emotionality
- dullness
- tranquillity
- quiet
- recessionary
- {i} lull
- durgun
- stagnant
The housing market is stagnant.
- Konut piyasası durgun.
You shouldn't drink stagnant water.
- Durgun su içmemelisin.
- durgun
- still
Beware of a silent dog and still water.
- Sessiz bir köpekten ve durgun bir sudan sakının.
In spite of the depression, the prices of commodities are still high.
- Ekonomik durgunluğa karşın, ticari ürün fiyatları hala yüksek.
- durgun
- calm
- durgunluk (işlerde)
- slowdown
- durgunluk (piyasa)
- slump
- durgunluk (piyasa)
- recession
- durgunluk (sularda)
- stillness
- durgunluk içinde enflasyon
- stagflation
- durgunluk dönemi
- (Ticaret) period of recession
- durgunluk yaşamak
- come to a standstill
- durgunluk ısısı
- (Askeri) stagnation temperature
- durgun
- standing
- durgun
- tranquil
- durgun
- (Ticaret) off-peak
- durgun
- {s} languid
- durgun
- {s} halcyon
- durgun
- ditchwater
- durgun
- slough
- durgun
- at standstill
- durgun
- dreamless
- durgun
- (Biyokimya) latent
- durgun
- stili
- durgun
- ditch-water
- durgun
- stock-still
- durgun
- at a standstill
My business is at a standstill because of the recession.
- Benim iş durgunluktan dolayı işlemez halde.
- durgun
- sluggish
He is a sluggish student.
- O durgun bir öğrenci.
- durgun
- quiet
- durgun
- serene
- durgun
- windless
- durgun
- sedate
- durgun
- placid
- durgun
- hushed
- durgun
- statical
- durgun
- untroubled
- durgun
- stilly
- alışverişte durgunluk
- stands in shopping
- durgun
- static
- akıllara durgunluk veren
- mind-blowing, mind-boggling
- akıllara durgunluk vermek
- (for something) to blow one's mind
- durgun
- bovine
- durgun
- in the doldrums
- durgun
- quiescent
- durgun
- subdued, withdrawn
- durgun
- flat
Jane spent a very flat weekend.
- Jane durgun bir hafta sonu geçirdi.
- durgun
- inactive
The inactive child is far more inclined to live in a world of fantasy.
- Durgun olan çocuk bir hayal dünyasında yaşamaya daha meyillidir.
- durgun
- slack
- durgun
- calm, quiet
- durgun
- depressed
The stock market is severely depressed.
- Borsa ciddi biçimde durgun.
- durgun
- lifeless
- durgun
- calm, quiet, still, placid, serene; stagnant, flat, dull
- durgun
- unruffled
- durgun
- stock still
- durgun
- settled
- durgun
- ditch water
- durgun
- sleepy
- durgun
- airless
- durgun
- sultry
- durgun
- stockstill
- durgun
- (Nükleer Bilimler) steady
- durgun
- dull
- ekonomik durgunluk
- shake out
- piyasadaki durgunluk
- shake out