Bu caddeden aşağıya doğru git ve üçüncü ışıkta sağa dön.
- Go straight down this street and turn right at the third light.
Kano ile bir nehirden aşağıya doğru gittik.
- We went down a river by canoe.
Biz bir mermi tarafından vurulabileceğimizden korkuyorduk, bu yüzden aşağıya koştuk.
- We were afraid that we might be hit by a bullet, so we ran downstairs.
Yanaklarından aşağı akan gözyaşlarıyla bana baktı.
- She looked at me with tears running down her cheeks.
Düşen bir ağaç tarafından hareketsiz kaldı.
- He was pinned down by a fallen tree.
Çabucak aşağıya gelip gelemiyeceğini içhaberleşmede ona sorduk.
- We asked him on the interphone if he could come downstairs quickly.
O, merdivenlerden aşağıya geliyordu.
- She was coming down the stairs.
Tom, daha önce Mary'yi saçı aşağıda hiç görmemişti.
- Tom had never before seen Mary with her hair down.
Sen aşağıda orada ne yapıyordun?
- What were you doing down there?
O, merdivenden düştü.
- He fell down the stairs.
Sözde acemi skandalı duyulduğundan beri o politikacı dünyada gözden düştü.
- That politician has come down in the world since the so-called Recruit scandal was publicized.
Hayat çıkışlarla ve inişlerle doludur.
- Life is full of ups and downs.
Mary, Tom'un iniş ve çıkışlarını anlar.
- Mary understands Tom's ups and downs.
Kuş tüyü ceketim beni ısıttı.
- My down jacket kept me warm.
O kuş tüyü yastık pahalı görünüyor.
- That down pillow looks expensive.
Bizim sosyal engelleri yıkmak için çok çalışmamız gerekmektedir.
- We must work hard to break down social barriers.
Bu evin çok fazla onarıma ihtiyacı var, onu yıkmak ve yenisini yapmak daha kolay olacaktır.
- This house needs so many repairs, it would be easier to tear it down and build a new one.
Oldukça bezgin görünüyorsun.
- You look pretty down.
Dün gece, sıcaklık sıfırın altında on dereceye indi.
- Last night, the temperature went down to ten degrees below zero.
Caddenin altındaki yeni restoranı deneyeceğimizi düşündüm.
- I thought we'd try that new restaurant down the street.
Oldukça üzgün görünüyorsun.
- You look pretty down.
Üzgün gözlerle odadan çıktı.
- She went out of the room with downcast eyes.
O, asla diğerlerine tepeden bakmaz.
- He never looks down upon others.
O, fakir insanlara asla tepeden bakmaz.
- He never looks down on poor people.
Tom şişme bir bot üzerinde nehrin aşağısına gitti.
- Tom went down the river on a rubber raft.
Tom bir kano içerisinde nehrin aşağısına gitti.
- Tom went down the river in a canoe.
O vegan olduğundan beri Tom iki pantolon ölçüsü düştü.
- Tom's gone down two pant sizes since he went vegan.
Sözde acemi skandalı duyulduğundan beri o politikacı dünyada gözden düştü.
- That politician has come down in the world since the so-called Recruit scandal was publicized.
At yolun aşağısına doğru tırıs gitti.
- The horse trotted down the road.
Tom ve Mary kanolarında nehrin aşağısına doğru sürüklendiler.
- Tom and Mary drifted down the river in their canoe.
Yıkılmış bazı eski evler gördük.
- We saw some old houses pulled down.
Oldukça yıkılmış görünüyorsun.
- You look pretty down.
Araba havalimanına giderken bozuldu.
- The car broke down on the way to the airport.
İyi hava sebzelerin fiyatını düşürdü.
- The good weather sent the price of vegetables down.
Tom'un morali bozuktu çünkü Mary onun saç sitiliyle dalga geçti.
- Tom was feeling down because Mary made fun of his hair style.
O son zamanlarda çökmüş görünüyor.
- She seems down lately.
Şehir merkezine gidiyorum.
- I'm heading downtown.
Tom alışveriş yapmak için şehir merkezine gitti.
- Tom went downtown to do shopping.
Postane sokağın aşağısında. Mutlaka görürsün.
- The post office is down the street. You cannot miss it.
Tom'un evi buradan caddenin tam aşağısında.
- Tom's house is just down the street from here.
Vadi boyunca bir nehir akmaktadır.
- A river runs down through the valley.
Tom geçen hafta boyunca gripten yattı.
- Tom was down with the flu all last week.
Aslında, biraz keyifsiz hissediyorum.
- Actually, I'm feeling a bit down.
Ben sadece keyifsiz hissediyorum.
- I'm just feeling down.
Tom merdivenlerden düşerek boynunu kırdı.
- Tom broke his neck falling down a flight of stairs.
Tom bir halı üzerinde yüzükoyun uzanıyor.
- Tom is lying face down on a rug.
Sami yüzükoyun yatıyordu.
- Sami was lying face down.
Şehir merkezine giden tren hangi platformdan kalkıyor?
- What platform does the downtown train leave from?
Şehir merkezine giden tren hangi platformdan kalkıyor?
- What number is the downtown train?
Bir ağacı devirmek için sekiz saatim olsa, ilk altı saati baltayı bilemek için kullanırım.
- If I had eight hours to chop down a tree, I'd spend the first six hours sharpening the ax.
Tüy ceketim beni oldukça sıcak tutuyor.
- My down jacket keeps me quite warm.
Bu yer tamamen tüyler ürpertici.
- This place is downright creepy.
Tom başını yastığın altına koyu.
- Tom laid his head down on the pillow.
Termometre sıfırın altına düştü.
- The thermometer went down below zero.
He downed an ale and ordered another.
the pilot escaped from the downed plane.
Ever since Nixon, I've been down on Republicans.
Churchill Downs, Upson Downs (from Auntie Mame, by Patrick Dennis).
said to a dog Down, boy!.
The storm downed several old trees along the highway.
Prices are down.
The system is down.
They walked down the beach holding hands.
So, things got you down? / Is Rodney Dangerfield giving you no respect? / Well, bunky, cheer up!.
I'm down with him hanging with us.
I went down to Miami for a conference.
He downed an ale and ordered another.
The ball rolled down the hill.
His place is farther down the road.
He downed two balls on the break.
I love almost everything about my job. The only down is that I can't take Saturdays off.
It's two weeks until opening night and our lines are still not down yet.
I haven't solved 12 or 13 across, but I've got most of the downs.
He downed it at the seven-yard line.
Two down and three to go. (Two tasks completed and three more still to be done.).