Birbirine uyan, uyum gösteren: "Atasözleri, çoğu zaman dolgun kafiyelere yaslanıyorlar."- B. R. Eyuboğlu
Dolarak biçimi yuvarlaklaşmış. Şişmana yakın, balık etinde: "Dolgun karnını güçlükle taşıyan genç bir kadın gelip oturdu."- B. Felek. Çok, bol, fazla, yüksek (para): "İlk işi babasını memnun etmek için, ona dolgun bir maaşa geçtiğini yazmak olmuş."- A. Ş. Hisar. Öfke, kızgınlık, kırgınlık gibi duygularla dolu: "Müftüye karşı adamakıllı dolgundu."- R. N. Güntekin