Certain taboos, which had remained untouchable for so many years, have come to be broken.
- Yıllardan beri dokunulmaz bazı tabular yıkıldı.
Tom is one of Tatoeba's sacred icons. Therefore, he is untouchable.
- Tom, Tatoeba'nın en kutsal simgelerinden biridir. Bu nedenle, o dokunulmazdır.
When the body is touched, receptors in the skin send messages to the brain causing the release of chemicals such as endorphins.
- Vücuda dokunulduğunda, derideki reseptörler beyne endorfin gibi kimyasalların salınmasına neden olan mesajlar gönderir.
Have you ever touched a dolphin?
- Hiçbir yunusa dokundun mu?
Layla felt Sami's fingertips touching the back of her shoulder.
- Leyla, Sami'nin parmak uçlarının, omzunun arkasına dokunduğunu hissetti.
This is a touchscreen, so you can use your fingers to operate the controls which are displayed on it.
- Bu bir dokunmatik ekran, onun üzerinde görüntülenen kontrolleri çalıştırmak için parmaklarını kullanabilirsin.
Your dress is touching the wet paint.
- Elbiseniz ıslak boyaya dokunuyor.
Sentences bring context to the words. Sentences have personalities. They can be funny, smart, silly, insightful, touching, hurtful.
- Cümleler kelimelere içerik getirir. Cümlelerin kişilikleri vardır. Onlar komik, akıllı, aptal, anlayışlı, dokunaklı, incitici olabilirler.
Don't touch that pan! It's very hot.
- O tavaya dokunmayın! O çok sıcak.
All you have to do is touch the button.
- Tüm yapmanız gereken düğmeye dokunmak.
The guards are sacred and inviolable.
- Muhafızlar kutsal ve dokunulmazlar.