dokunan

listen to the pronunciation of dokunan
التركية - الإنجليزية
osculant
woven
{i} touching

Tom doesn't like people touching his stuff. - Tom eşyalarına dokunan insanları sevmez.

I don't like people touching my food. - Yemeğime dokunan insanları sevmiyorum.

faydası dokunan
helping
dokun
{f} touched

He never touched wine. - O asla şaraba dokunmadı.

Tom touched Mary on the shoulder. - Tom Mary'nin omzuna dokundu.

dokun
{f} finger

She touched me lightly on the nape of the neck with the tips of her fingers and it made me shudder. - O bana parmak uçları ile ensemin üzerine hafifçe dokundu ve bu beni ürpertti.

This is a touchscreen, so you can use your fingers to operate the controls which are displayed on it. - Bu bir dokunmatik ekran, onun üzerinde görüntülenen kontrolleri çalıştırmak için parmaklarını kullanabilirsin.

dokun
got in touch
dokun
{f} touching

When I was a kid, touching bugs didn't bother me a bit. Now I can hardly stand looking at pictures of them. - Ben bir çocukken, böceklere dokunmak beni bir parça rahatsız etmezdi. Şimdi neredeyse onların resimlerine bakmaya katlanamıyorum.

Your dress is touching the wet paint. - Elbiseniz ıslak boyaya dokunuyor.

dokun
get in touch
dokun
{f} dab
dokun
{f} touch

All you have to do is touch the button. - Tüm yapmanız gereken düğmeye dokunmak.

Lips that touch liquor shall not touch mine. - Liköre dokunan dudaklar benimkine dokunmayacaklar.

dokun
{f} fingering
eskiden dokunan bir tür kalın ve pamuklu bez
thick and a type of woven cotton cloth used to
keten ve yünden dokunan kumaş
fabrics woven from linen and wool
dokun
tender
dokunan
المفضلات