Why, then, I see, ‘tis time to look about, / When every boy Alphonsus dares control.
And when Paul was now about to open his mouth, Gallio said unto the Jews, If it were a matter of wrong or wicked lewdness, O ye Jews, reason would that I should bear with you:.
I'll be damned if it's true.
- Eğer o doğruysa mahvoldum demektir.
The story seems true.
- Hikâye doğru görünüyor.
The clock on that tower is accurate.
- O kuledeki saat doğrudur.
Honestly, I am not the most accurate person on earth.
- Dürüst olmak gerekirse, ben dünyada en doğru kişi değilim.
Please check the correct answer.
- Lütfen doğru cevabı kontrol edin.
Is my answer correct?
- Benim cevabım doğru mu?
To tell the truth, I am not your father.
- Doğruyu söylemek gerekirse, ben senin baban değilim.
If my parents punished me for something I didn't do, I would tell them the truth and try to convince them of my innocence.
- Eğer yapmadığım bir şey için ailem beni cezalandırdıysa , onlara doğruları söylerdim ve benim masumiyetle ilgili onları ikna etmeye çalışırdım.
I think the actions he took were right.
- Onun yaptıklarının doğru olduğunu düşünüyorum.
Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
- Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
Show us the straight path.
- Bize doğru yolu göster.
He said the words came straight from his heart.
- O kelimelerin doğruca kalbinden geldiğini söyledi.
The man looked at Tom, then vanished through the stage door out into the dark London street.
- Adam Tom'a baktı, sonra sahne kapısından dışarı karanlık Londra caddesine doğru gözden kayboldu.
In a time-bound society time is seen as linear- in other words as a straight line extending from the past, through the present, to the future.
- Zamana bağlı bir toplumda zaman lineer olarak görülür-yani geçmişten şimdiki zamana ve geleceğe doğru uzanan düz bir çizgi olarak.
Tom crawled into bed just before midnight.
- Tom tam gece yarısından önce yatağa doğru gitti.
If I remember correctly, Tom sold his car to Mary for just 500 dollars.
- Eğer doğru hatırlıyorsam, Tom arabasını Mary'ye sadece 500 dolara sattı.
The ship made for the shore.
- Gemi kıyıya doğru gitti.
We've found him to be the right man for the job.
- Biz, onun bu iş için doğru adam olduğunu keşfettik.
Tom is telling the truth, I'm fairly certain.
- Tom doğruyu söylüyor, ben oldukça eminim.
As soon as the three doctors had left the room, the Fairy went to Pinocchio's bed and, touching him on the forehead, noticed that he was burning with fever.
- Üç doktor odadan çıkar çıkmaz Peri, Pinokyo'nun yatağına doğru gitti ve alnına dokununca onun ateşler içinde yandığını gördü.
Due to Tom's behavior, the court is convinced that Mary's account is accurate.
- Tom'un davranışı nedeniyle mahkeme Mary'nin hesabının doğru olduğuna inanıyor.
That isn't exactly right.
- Bu tam olarak doğru değil.
That wasn't exactly true.
- O tam olarak doğru değildi.
More precisely, it is the question of the meaning of life.
- Daha doğrusu, hayatın anlamı sorunudur.
We're all a little scared, to be honest.
- Doğrusu hepimiz biraz korktuk.
I honestly have no idea.
- Doğrusu hiçbir fikrim yok.
Please validate this ticket.
- Lütfen bu bileti doğrula.
The validation methodology was based also on Bowling's reports.
- Doğrulama yöntemi Bowling'in raporlarına da dayanıyordu.
I thought Tom did all right.
- Tom'un tamamen doğru yaptığını düşünüyordum.
Is it all right to use a flash here?
- Burada bir flaş kullanmak doğru mu?
That's actually not true.
- O aslında doğru değil.
Do you actually think that's true?
- Bunun doğru olduğunu gerçekten düşünüyor musun?
It's dangerous to assume that all of the sentences in the Tatoeba Corpus are correct and suitable for language study.
- Tatoeba külliyatındaki tüm cümleleri, dil eğitimi için doğru ve uygun saymak tehlikelidir.
And yet, the contrary is always true as well.
- Ne var ki aksi de her zaman doğrudur.
If I remember correctly, that's the song Tom sang at Mary's wedding.
- Eğer doğru hatırlıyorsam, o, Tom'un Mary'nin düğününde söylediği şarkı.
Everyone can help ensure that sentences sound correct, and are correctly spelled.
- Herkes cümlelerin doğru seslendirilmesini ve doğru bir biçimde yazılmasını sağlamak için yardımcı olabilir.
Stop beating around the bush and give it to me straight!
- Lafı uzatma ve bana doğruyu söyle!
Instead of beating around the bush, Jones got straight to the point.
- Lafı dolandırmak yerine, Jones doğrudan konuya girdi.
Your English is grammatically correct, but sometimes what you say just doesn't sound like what a native speaker would say.
- İngilizcen dil bilgisi bakımından doğru fakat bazen söylediğin tam olarak bir yerlinin söylediğine benzemiyor.
The story didn't sound true.
- Hikaye doğru görünmüyordu.
I admire his forthrightness.
- Onun doğruluğuna hayranım.
He is the proper person for the job.
- O, iş için doğru kişidir.
If you understand, then do it properly.
- Eğer anlıyorsan, öyleyse onu doğru dürüst yap.
More precisely, it is the question of the meaning of life.
- Daha doğrusu, hayatın anlamı sorunudur.
The validation methodology was based also on Bowling's reports.
- Doğrulama yöntemi Bowling'in raporlarına da dayanıyordu.
Tom walked down into the basement.
- Tom bodruma doğru yürüdü.
Why don't you tell her directly?
- Neden doğrudan ona söylemiyorsun?
Physical changes are directly related to aging.
- Fiziksel değişiklikler doğrudan yaşlanmayla ilgilidir.
Will you answer all my questions truthfully?
- Bütün sorularımı doğru şekilde cevaplar mısın?
I think Tom is truthful.
- Tom'un doğru olduğunu düşünüyorum.
In a time-bound society time is seen as linear- in other words as a straight line extending from the past, through the present, to the future.
- Zamana bağlı bir toplumda zaman lineer olarak görülür-yani geçmişten şimdiki zamana ve geleceğe doğru uzanan düz bir çizgi olarak.
The man looked at Tom, then vanished through the stage door out into the dark London street.
- Adam Tom'a baktı, sonra sahne kapısından dışarı karanlık Londra caddesine doğru gözden kayboldu.
In a time-bound society time is seen as linear- in other words as a straight line extending from the past, through the present, to the future.
- Zamana bağlı bir toplumda zaman lineer olarak görülür-yani geçmişten şimdiki zamana ve geleceğe doğru uzanan düz bir çizgi olarak.
That's not exactly true.
- O tam olarak doğru değil.
That's not exactly an accurate comparison.
- O tam olarak doğru bir karşılaştırma değil.
I don't think that that's true.
- Onun doğru olduğunu sanmıyorum.
I don't know if that's true.
- Onun doğru olup olmadığını bilmiyorum.
Please circle the right answer.
- Lütfen doğru cevabı daire içine alın.
Tell me the right time, please.
- Bana doğru saati söyle, lütfen.
Mike walked up to the boy.
- Mike çocuğa doğru yanaştı.
A strange man came up to us.
- Tuhaf bir adam bize doğru geldi.
I never said that he was righteous.
- Onun doğru olduğunu hiç söylemedim.
Tom threw a pillow at Mary and the pillow hit her squarely in the face.
- Tom Mary'ye bir yastık attı ve yastık doğrudan onun yüzüne çarptı.
To tell the truth, I am not your father.
- Doğruyu söylemek gerekirse, ben senin baban değilim.
She speaks the truth.
- Onun konuşması doğrudur.
He is usually straightforward and sincere and thereby gains the confidence of those who meet him.
- O genellikle doğru sözlü ve içten ve bu sebeple onunla tanışanların güvenini kazanır.
He tossed the ball towards the wall.
- Topu duvara doğru çekti.
Tom and his friends headed towards the beach.
- Tom ve arkadaşları sahile doğru gitti.
Never let your sense of morals prevent you from doing what is right.
- Ahlak anlayışının seni doğru olanı yapmaktan alıkoymasına asla izin verme.
The arc of the moral universe is long, but it bends toward justice.
- Ahlaki evrenin yayı uzun, ancak adalete doğru eğilir.
Why is it easier to park the car backwards than forwards?
- Arabayı geriye doğru park etmek neden ileriye doğru park etmekten daha kolaydır?
His handwriting slants forwards, whereas hers slants backwards.
- Onunki geriye doğru eğimli iken onun el yazısı ileri doğru eğimlidir.
He tossed the ball towards the wall.
- Topu duvara doğru çekti.
The road curves gently towards the west.
- Yol batıya doğru hafifçe kıvrılır.