China is rich in natural resources.
- Çin doğal kaynaklar bakımından zengindir.
We want natural-sounding translations, not word-for-word direct translations.
- Kelimesi kelimesine direkt çeviriler değil, doğal görünen çeviriler istiyoruz.
Teaching spontaneous thinking is difficult in schools.
- Doğal düşünmeyi öğretmek okullarda zordur.
Tom is very spontaneous, isn't he?
- Tom çok doğal, değil mi?
My friend speaks Dutch natively.
- Arkadaşım doğal olarak Hollandaca konuşur.
It's very easy to sound natural in your own native language, and very easy to sound unnatural in your non-native language.
- Kendi ana dilinde doğal ses çıkarmak ve ana dilin olmayan bir dilde doğal olmayan ses çıkarmak çok kolaydır.
She has inherent dignity.
- Onun doğal karizması var.
Some words are inherently funny.
- Bazı sözler doğal olarak komiktir.
It's very easy to sound natural in your own native language, and very easy to sound unnatural in your non-native language.
- Kendi ana dilinde doğal ses çıkarmak ve ana dilin olmayan bir dilde doğal olmayan ses çıkarmak çok kolaydır.
It is not easy to speak naturally on the radio.
- Radyoda doğal olarak konuşmak kolay değil.
They admired the scenic view from the hill.
- Onlar tepeden doğal görünüme hayran oldu.
Japan is famous for its scenic beauty.
- Japonya doğal güzelliği ile ünlüdür.
It's natural to be nervous when the plane takes off.
- Uçak kalktığında gergin olmak doğal.