Her dress is above the knee.
- Elbisesi dizinin üstündeydi.
He collapsed to his knees.
- O, dizlerinin üzerine çöktü.
I like to wear my skirts knee length.
- Eteklerimi diz boyu giymeyi severim.
His car was stuck in knee-deep snow.
- Arabası diz boyu kara gömüldü.
The snow has accumulated knee-deep in Boston.
- Boston'da diz boyu kar birikti.
Mary wore knee-high socks.
- Mary diz boyunda çorap giydi.
Mary wore knee-high boots.
- Mary diz boyunda çizme giydi.
She saw a boy kneeling by the altar.
- Sunağa yakın diz çöken bir çocuk gördüm.
The religious man remained kneeling for hours.
- Din adamı saatlerce diz çökmüş olarak kaldı.
She knelt beside him and asked him what his name was.
- O onun yanına diz çöktü ve onun adının ne olduğunu sordu.
We all knelt down to pray.
- Dua etmek için hepimiz diz çöktük.
Why do people kneel down to pray?
- İnsanlar dua etmek için neden diz çöküyorlar?
She saw a boy kneeling by the altar.
- Sunağa yakın diz çöken bir çocuk gördüm.