تعريف diye في التركية الإنجليزية القاموس.
- that
In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
- Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
She makes sure that her family eats a balanced diet.
- Ailesinin dengeli bir diyet yaptığından emin.
- in case
Take an umbrella with you in case it begins to rain.
- Yağmur yağmaya başlar diye yanına bir şemsiye al.
Always keep a bucket of water handy, in case of fire.
- Yangın olursa diye el altında her zaman bir kova su bulundur.
- thinking that
- for
Please give me your picture lest I forget how you look.
- Nasıl göründüğünü unutmayayım diye lütfen bana bir fotoğrafını ver.
In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
- Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
- in the expectation that
- called
Tom called Mary a coward.
- Tom Mary'ye korkak diye bağırdı.
There is a website called Tatoeba.
- Tatoeba diye bir internet sitesi var.
- in fear that
- in the belief that
- named
We met a man named Tom.
- Tom diye biriyle karşılaştık.
I once knew somebody named Tom, but that was a long time ago.
- Bir zamanlar Tom diye birini tanırdım; ama bu çok uzun zaman önceydi.
- in order that
- lest
Please give me your picture lest I forget how you look.
- Nasıl göründüğünü unutmayayım diye lütfen bana bir fotoğrafını ver.
I make it a rule to read the newspaper every day lest I should fall behind the times.
- Zamanın gerisinde kalmayayım diye her gün gazete okumayı bir alışkanlık haline getirdim.
- saying
Suddenly the eldest daughter spoke up, saying, I want candy.
- En büyük kız şeker istiyorum diyerek birdenbire konuştu.
There was a sign saying, Keep off the grass.
- Çimlere basmayın diyen bir tabela vardı.
- because
She left me simply because I had a small income.
- Beni sadece az kazanıyorum diye terk etti.
Did you learn Finnish just because you loved her?
- Finceyi sadece o kızı sevdin diye mi öğrendin?
- by saying
He cut him short by saying no.
- Hayır diyerek onu kısa kesti.
- as: Hediye diye bir çift güvercin verdi. She gave a pair of pigeons as a present
- by mistake, thinking that; on the assumption that
- in order to
This new product has been checked twice this week in order to avoid any problem during the installation.
- Yeni ürün, kurulum sırasında herhangi bir sorun çıkmasın diye bu hafta iki kez kontrol edildi.
- so that; lest
- so
- be, in order to; so that, lest; saying; thinking that; called, named
- so that
Please read it aloud so that everyone can hear.
- Herkes işitebilsin diye lütfen yüksek sesle oku.
I am training hard so that I may win the race.
- Ben, yarışı kazanabilirim diye sıkı eğitim yapıyorum.
- called, named
- diye eklemek
- put in
- diye hitap etmek
- call
- diye hitap etmek
- call on
- diye kabul edilmek
- pass for
- diye bilinen
- (deyim) go by the name of
- diye biraz korktum
- i was half afraid that
- diye diye
- by saying repeatedly
- diye geçinmek
- to pass oneself off as
- diye geçinmek
- pass off
- diye geçinmek
- pass oneself off as
- diye okunmak
- spell
- Dilenciye hıyar vermişler eğri diye beğenmemiş
- (Atasözü) Beggars cannot (must not) be choosers
- dilenciye hıyar vermişler de, eğri diye beğenmemiş
- (Konuşma Dili) He demands a lot but is grateful for nothing
- pat diye söylemek
- plump
- güm diye çarpmak
- bang
- sin diye
- in order that
- olmasın diye
- lest
- -ecek diye
- lest
- adet yerini bulsun diye
- for form's sake
- adet yerini bulsun diye
- as a matter of form
- inat olsun diye
- just to spite
- ..olmasın diye
- Lest
- Güzelim diye mağrur olma tez savar vakti şebab
- (Atasözü) Beauty is but skin deep
Güzelim diye mağrur olma, tez savar vakti şebab.(Güzellik gelip geçicidir.).
- adet yerini bulsun diye
- (deyim) As a (mere) formality
- cuk diye oturmak
- (deyim) Fit/fill the bill
- şaka olarak, şaka diye, mahsus
- in jest, I jest, off
- adet yerini bulsun diye
- as a mere formality
- bam diye
- plonk
- başkalarına ibret olsun diye cezalandırmak
- make an example of
- buradayım diye bağırmak
- to be in plain sight
- cup diye
- flop
- cup diye düşmek
- splash
- cup diye düşmek
- plop
- cup diye düşmek
- flop
- cup diye ses çıkarmak
- plop
- dan diye
- plunk
- dan diye söylemek
- (deyim) shoot from the hip
- değişiklik olsun diye
- for a change
- değişiklik olsun diye
- for the sake of a change
- etmesin diye
- lest
- güm diye
- plunk
- güm diye
- plonk
- güm diye bırakmak
- flump
- güm diye yere bırakmak
- flump down
- hart diye
- with a loud crunch
- hop diye
- out of the blue, suddenly
- inat olsun diye just
- to spite, just to defy (someone)
- iş olsun diye
- just for the sake of doing sth
- kalsın diye işaret koymak
- stet
- kargayı bülbül diye satmak
- (Konuşma Dili) 1. to praise the politeness and refinement of someone rude and unrefined. 2. to try to pass off someone/something ugly as beautiful; to swindle someone
- küt diye
- plonk
- küt diye
- with a thud, with a thump, with a clonk
- küt diye
- with a sharp blow
- küt diye
- plunk
- küt diye
- plump
- küt diye
- with a thud
- küt diye bırakmak
- plump
- küt diye düşmek
- plump
- küt diye çarpmak
- bang
- laf olsun diye
- (saying something) just to make conversation, merely for the sake of saying it
- laf olsun diye
- just for the sake of conversation
- lap diye
- with a plopping sound, with a flop
- larp diye
- suddenly and with great force
- lop diye
- with a plop
- lâf olsun diye ilgilenen kimse
- dabbler
- lüp diye yutmak
- to gulp down
- lüp diye yutmak
- to bolt (food) down, swallow (food) whole
- ne diye
- why (on earth), why (ever)
- ne diye
- what for?
- ne diye ...? Why ...?/For what purpose ...?: Ne diye ben gideyim? Why should I
- be the one to go? Ne diye gideyim? What's the point in my going?/For what purpose am I to go?
- ne olursa olsun diye
- it's hit or miss
- nispet olsun diye
- spitefully
- pat diye
- plump
- pat diye
- out of the blue
- pat diye
- 1. with a thud, thump, whop, or crash. 2. suddenly
- pat diye
- pop
- pat diye
- pop, with a pop
- pat diye
- slap
- pat diye
- suddenly
- pat diye
- slap bang
- pat diye düşmek
- keel over
- pat diye düşmek
- thud
- pat diye düşmek
- slump
- pat diye düşmek
- flump
- pat diye gelmek
- come suddenly
- pat diye gelmek
- pop in
- pat diye gelmek
- pop-up
- pat diye oturmak
- plump
- pat diye sormak
- pop
- pat diye söylemek
- snap out
- pat diye söylemek
- snap
- pat diye söylemek
- chop
- pat diye söylemek
- spring
- pat diye söylemek
- blurt out
- pat diye çıkmak
- bob up
- pof diye
- 1. with a dull thud. 2. with a hiss; with a sigh
- sahipsiz diye kapatılan hayvanları çıkarma ücreti
- poundage
- sen diye hitap etmek
- call one's name offensively
- siz diye hitap etmek
- to address sb formally, not to be on Christian-name terms
- sör diye hitap ermek
- sir
- tartışma olsun diye zayıf tarafı savunan kimse
- devil's advocate
- tırak diye
- with a bang
- tırık diye
- with a rattle
- vın diye geçip gitmek
- dart
- vın diye geçmek
- rip
- vın diye geçmek
- zoom
- vın diye geçmek
- zing
- vız diye
- with a buzzing or humming sound
- yararsız diye çıkarmak
- weed out
- zınk diye
- (stopping) with a sudden, noisy jolt; with a jolt
- zınk diye
- suddenly, with a jolt
- zınk diye durmak
- to come to an abrupt stop
- zınk diye susturmak
- to shut (someone) up then and there, silence (someone) immediately
- zıp diye all of a sudden, suddenly: Adam zıp diye karşıma çıktı. The fellow
- suddenly appeared in front of me
- âdet yerini bulsun diye
- as a matter of form, for form's sake
- âdet yerini bulsun diye
- for the sake of custom
- çat diye
- 1. with a snap, crack, bang, or crash. 2. all of a sudden
- çat diye
- snap
Mother closed her purse with a snap.
- Annem çantasını çat diye kapattı.
- şak diye vurma
- whang
- şaka olsun diye
- for the fun of it, (just) for fun, (just) in fun
- şamata olsun diye
- for the hell of it
- şap diye
- smack
- şap diye
- with a smack
- şap şap diye yürüme
- squelch
- şlap diye
- flop
- şıp diye
- a) quickly, unexpectedly b) at once, immediately, easily
- şıp diye
- in an instant, in a trice
- şıp diye yapıvermek
- hack out
- şırak diye
- with a crash, crack, or pop
- şırak diye açılmak
- fly open